‘’ déja vu’’

Yazan: 26 Mayıs 2014  
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam

Bir zamanlar bizler‘de çocuktuk; her çocuğun yaptığı gibi annemize, babamıza bağımlı, hiç bir işini izin alamadan yapamayan sevimli mi sevimli, küçük insanlardık. Tam’da çevremizdeki herkesten esinlenme çağlarındaydık. Bıkmadan usanmadan büyüklerimizden görüp, sadece onları modelleyerek yaşadık. Hiç aklımıza vazgeçmek gelmeden. Her seferinde gülerek, heyecanla bir daha, bir daha örnekleyerek denedik gördüklerimizi. Oysa şimdi birkaç denemede bıraktığımız, vazgeçtiğimiz kim bilir ne kadar çok şey var. Ya arkamızda bıraktıklarımız, belki hiç denemeden bile vazgeçtiğimiz şeyler. Bir gün gelir hayyallerinizden bile vazgeçersiniz, bir gün ondan, bir gün şundan. Ve hatta kendinizden bile vazgeçivermiş-sinizdir. Kendinden vaz geçmek! Bazen büyümek, bazen hayalleri kaybetmek, bazen, daha iyi bir gelecek için sevmedigin bir işi yapmak. Sevmediğin birisiyle beraber olmak, sadece birileri istiyor diye sevmediğin bir şeyleri okumak, bir türlü sevmediğini ve ya yapmak istemediğini söyleyememek gibi. Bazen sadece kibarlık olsun diye düşündüklerini yutmak, kendine rağmen başkalarının isteğine göre yaşamaktır. Diğer bir kendinden vazgeçme durumu da, yapmak istediğiniz işlere başlayıp birkaç denemeden sonra vazgeçmemizidir. İşte o zaman çocukluk zamanımıza mı dönmeliyiz. Bıkmadan usanmadan kırk kere aynı kapıyı çalarak peşinden koşmak, umursamadan. Bir arkadaşım söylemişti bunu da sezgilerimizle anlayabilirmişiz. Nasıl yapsam mesela zihnimin karmaşık konuşmalarını susturursam, içimdeki bilgelik bir cevap verecektir gibi geliyor.

Aslında sınırsız insan ihtiyaçlarının sınırlı kaynaklarla karşılandığı dünyamızda bir şeyleri seçmek, diğer bir takım şeylerden vazgeçmek anlamına gelmekte değilmi? Her yeni seçim bir eskisinden vaz geçmek anlamı taşıyor zaten. En zor olanı kendi yaşamımdan vaz geçme fikriydi. Mesela Ada dönüşünde motordan atlayarak tam ortasında marmara‘nın denizin mavi kollarına bırakıp kendini gecenin karanlığında kaybolup gitmek. Orası burası demeden düşünmeden bir sonraki doğum gününü. Aslında denedim ama yine‘de beceremedim. Denizin karanlık suları bile bana diyordu ki sen ölmeyi hak edecek ne yaptın, sen yaşamalısın. Ben se kararlıydım ya gidecek ya ölecektim ama içimde hala küçükte olsa bir umut vardı. Onun eninde sonunda benim olacağı umudu. Gerçekleşmeyecek bir düşünce olduğunu her zaman hatırlamam ise her şeyi bitiriyor gibiydi. Artık her şey, her yer acı veriyordu. Ölmek aklımdan çıkmıyordu bu gece ya ölecektim ya yeni bir hayata başlayacaktım saatlerce tek başıma düşündüm ne yapacağımı, ama bir türlü içinden çıkamıyordum bu girdabın. Derdimi anlatacak birisi olmalıydı bana bu yaşımda akıl verecek biri. Gün yeni yeni ışırken Bostancıda.

Biliyorum vazgeçtiğim an, kaybetmiş olacağım. Vaz geçmemeye karar verdim, sadece gitmeliydim. Yeni bir heyecanı umud edebilmek ve belkide yaşayabilmek adına. Oysa yapabildiğim en sade şey işimi yapmak, evet gitmek, arkana bakmadan gitmek. ‘‘İşim‘‘ eh artık o da olmadığına göre kendime iş yaratmak. En sadeleştiğim dinlendiğim kendime geldiğim yegane an. ‘‘Yazmak‘‘ Yazdığım cümleler kelimeler küçülmüş olsun çok darlandığımdan. Belkide bir arada, bir derede çok kalışımdan. Gerçekte çoğaldım zannederken üzülmüştüm azaldığıma. Bunu ben farkedememiştim can iyi oldu söylediğin. Artık kitap okumadığımdan mı acaba? Gerçi bol bol müzik dinliyorum ama yetmiyor anladım. Sıradan bir hayattı yaşadığım belki de yaşadığımı sandığım. Anlatma gücüm köreldi sanki. Zaten vazgeçmişlik, deniz değil en çok Özden yordu beni. Evet evet belki de en çok evlilik yordu beni. Sen değil bir tanem biricik Azram olmayan kızım aslında hiç var olmayan aşk yordu beni. Bir de android işlemcili yeni yetme telefonlar yoruyor‘du beni. Aslında karşıma alıp seni evvelimi anlatasım uzun uzun konuşasım var. Yaklaşık 8-9 ay önce kriz anlarımda ötelenmeden dinlendiğimi zannettim, yargısız yadırgamasız. Bak şimdiler de tekrar gidesim var. Saçmalasamda mı saklasam anıları saçmalamadan mı saklasam. Onda’da bir kız var ne olmuş yani benim yokmu sanki. Geçmişten sıyrılamıyorum bir türlü hey hayat. Ne anlatsam biliyorum çaresi yok. Alkole bulayıp beni, turşumu kursalar ne fayda. Vaz geçmekle, geçmemek arasında bir orada bir burada koşturuyorum. Belki‘de yeniden çocuk olmak istiyorum şu ilk bahar sabahında.

Bu gün neden se gün ışımadan konuşmaya başladı kuşlar bizim ormanda. Hayret bahçede güzel bir şeylermi var acaba. Gül bülbül misali aşk şarkıları çınlıyor kulaklarımda. Yoksa gördüğüm rüya ya mı yorumlamalıyım. Aslında peşinden gittiğim yol kayboldu birden. Hoş yoldakiler de kayboldu. Orada oynayan sadece sen ve ben. Diğerleri yüzlerini saklayarak gittiler neden? Seni seviyorum güzel kadın seviyorum seni. Uçuşan yağmur taneleri, bir bak bilmeden düşeceği yeri. Sabahın seherinde dolup taşan, karanlık yüzünde, uyanan çaresiz  bulutları görebiliyorum. Yere düşen yağmur taneleri, bilmeden düşeceği yeri. Gözlerini açıp kapıyorken bir kaç bulut ayrılıyor kümesinden aynı ikimizin yaptığı gibi. Biliyorum korkunun ecele faydası yok. Olsun ben yine de korkuyorum, ölümün karanlık yüzünden. En çok merak ettiğim ise bir önceki yaşamım ve ya bir sonraki yaşamımda dünyada’ki yerim. Ne kadar ara vereceğim tekrar gelebilmek için bu dünya’ya. Geçmiş hayatlarımızı hatırlamama nedenimiz, yepyeni bir bedenle, yeni bir hayat’da başlayan ruhun, bu hayatında başarılı olması içindir belkide. Unutan bedene ait hafızamızdır. Ruha ait olan hafızamız hiç bir seyi unutmaz. Geçmiş yaşamları hatırlamak, şimdiki hayatımızın sebebini bilmek demektir. Halbuki bu dünyadaki hayatımızın gayesi, sevap ve günahlarımızla beraber, çaba göstermek ve tecrübe kazanmaktır. Bu sebeple geçmiş hayatlarımızı hatırlamamamız, bu hayatımızda daha çok şey öğrenebilmemizi, daha çok deney kazanmamızı sağlayacağını biliyorum. Ne kadar bilsem de gelecek yaşamımı merak etmekten kendimi alamıyorum. İşte tam da burada geçmişten gelen tanı, ruhumun derinliklerinde hissettiğim diğer bir ruha duyduğum yakınlığın nedeni mi acaba? Ya zihinsel yorgunluğum. Özellikle kişinin kendini çaresiz hissettiği ve çözüm bulamadığı durumlarda yoğun yaşanır derler. Bu gibi durumlarda da uyku hiç bir zaman bir dinlenme yöntemi olmamış. Vazgeçmek, değişiklik yapmak, mesela müzik dinlemek, değişik ve yeni bir yerlere gitmek, yeni bir çevre zihinsel yorgunluğu gidermek için birebirdir derler. Hiçbir şeyin çözümsüz olmayacağına inanmak, çözüm diye aradığımız şeyin belki de farklı yollar denemekten geçtiğini düşünme zamanı gelmiş geçiyordur.

Ruh ikizimi bulduğumu düşünmüştüm. Zihinsel, duygusal, ruhsal anlamda ilişki kurabileceğime inandırmıştım kendimi. Hayatım dan kimler gelip geçmişti ne aşklar yaşanmıştı ama sanki yıllardır onu bekliyor gibi hissediyordum. Eş ruhların geçmiş yaşamlarında beraber olan ama bir şekilde ayrılmış, bu yaşamda tekrar karşılaşmayı bekleyen ruhlar. Sadece eş ruhlarımız değil çoğu arkadaşımız,  ailelerimiz déja vu hissettiğimiz çoğu durum bunun kanıtı. Hatta ben bizim kendimiz için doğru insan demediğimiz ama aşk yaşadığımız ya da böyle arada derede duygular hissettiğimiz garip ilişkiler gibi. Deneyimleri yaşadığımız insanlarla geçmiş yaşamda bağımız olduğunu düşünüyorum devamlı. Ama hepsi nafile! Gerçek aşk kördür ve tüm zincirleri yıkar. Dante, uğruna binlerce dize yazdığı Beatrice için şu sözleri söylerken ne hissetti acaba; “Ötesine, ancak dönülmemek üzere gidilen o bölgesine ayak bastım ben hayatın.” Ben hatırlasam da ruh ikizimi neye yarar o hatırlamadıktan sonra. Kim bilir kaç kez daha geleceğim bu dünyaya bambaşka vucutlarda. Kaç kez kendimden vazgeçeceğim ödünler vererek yaşamımdan. Umudum bende kalsın belki bir sonraki yaşamımda.

‘’ déja vu’’

Mehmet Tevfik Özkatal

26.Mayıs.2014 Nürnberg

Google AdSense kodunuzu buraya girin.

Yorumlar

"‘’ déja vu’’" için 1 yorum

  1. demet afyonlu tarafından 22 Haziran 2014 11:43 tarihinde 

    içimdeki duygular …hep aynı ,hep gidilemeyen yollar,ulaşılamayan aşklar gibi…işte öyle bir şey ….


Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!