MÜSADENİZLE
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 18 Ağustos 2013
Kategori: Almanya, Bir Ömür dört Yaşam
Bir umudun ardına sakladıkların çıkıverir karşına bir gün. İnanamazsın önceleri, yıllardan beri sırtında taşıdığın yükten, kurtulmuş gibi hissedersin. Sudan çıkmış balıklar misali, bir oraya, bir buraya atarsın kendini. Nefesin kesilmiş gibi hissedersin. Uzun yıllar önce kaybettiğin sevdan üç beş adımlık mesafededir, elini uzatsan tutacak kadar yakın. Bir okadar’da da uzak, kalp atışların her zamankinden daha hızlı atmaktadır, hissedersin. Yüzüne bakar; tanımaz seni, aslında sende tanımamışsındır uğrunda karalar bağladığın sevdalını. Günün birinde böyle bir duyguyu yaşayacağımı söyleselerdi inanmazdım. Bulduğunu sandığın sevdalının düğün günüdür onu bulduğun gün. İkinci, belkide üçüncü kez dünya evine girecektir. Seslenip seslenmemek arasında gider gelirsin. Geride bıraktığın otuzsekiz yılın muhasebesi bir yana, bir zamanlar sana mutluluk vermiş büyük aşkını ikinci kez kaybettiğin gerçeği ile baş başasındır şimdi. Kaderin oynadığı oyuna teslim olursun. Leyla ile Mecnun’u Kerem ile Aslıyı düşünürsün ve büyük sevdaların hiç bir şekilde bir arada olamıyacaklarına bir kere daha şahitlik edersin. Eminsindir artık. Yüzüne gözlerine baktığında tanıyamadığın sevdalını sevdanı sorgularsın. Saçları, gülüşü, gözlerinin önünden gitmeyen beyninde yaşattığın o genç kız değildir karşında duran. Yılların getirdiği yıpranmışlık o kadar barizdir ki adını bile koyamadığın boşluktur sadece içini dolduran. Geldiğin gibi dönme zamanıdır, sessiz ve bir tek kelime etmeden. Beyninde, gönlünde inadına hapsettiğin sevdayı bırakma zamanıdır belkide gelip çatan . Zamanı geri almak, geçmişi o günkü aşk ve sevgiyle yaşayabilmek ve insanın kendi içinde büyüttüğü kalenin kalın duvarlarının arkasına hapsettiği, korumaya aldığı aşk yoktur artık. Kader bir kez daha isteklerinin dışında yaşayacağın bir yola doğru itmiştir seni.
Zaman her şeyin ilacı derler doğrudur. Zaman her şeyin ilacı olduğu gibi her şeyin zehiri’de olabilir. En azından bendeki etkisi böyle oldu. Zaten aşk dediğin zamana karşı önceden kaybedilmiş bir savaş değilmidir. Aşk; başka problemi olmayan insanların problemidir. Yirminci yüzyılda aşk cevaplanmamış bir telefon mesajıdır. Ve telefon mesajları işkencenin modernleşmiş halidir. Yazdığına cevap gelmezse başlar bu işkence. Aradan geçen iki sene sonunda büyük sevdam evlendiği eşinden ayrılmış yeni bir aşk arıyordu. Bense onun kaybettiği aşkıydım. Bir süre yazıştık sanki uçuyordum bir an önce ellerini tutmak için yolculuk hazırlığına başlamıştım bile. Ne olduysa yola çıkacağıma iki gün kala oldu arabadan çantam çalındı çantamdaki pasaportlarım param kartlarım ne varsa bir anda yok olmuştu. Kader bir kez daha önlemişti bir araya gelmemizi. Yazışmaya devam ettik bir süre daha kendimi kırk yıl öncesinde hissettim. Her geçen gün gerçeklerle yüz yüze geliyordum bir yanım kırk yıl öncesinde, diğer yanım günümüzde bir birleri ile boğuşuyorlardı sanki. Kendi içimde ben öbür yanımla kavga ediyordum. Kaderin ördüğü ağların belkide sona erdiğine inanıyordum. Çok basit gibi görünen yirminci yüz yılın bir sözü ile kendime geldim birden. Bir şey oldu bir anda kıskanıldığımı anladım. Kıskançlık duygusu güvensizliğin belirtisidir ki güvenilmeyen biri olmaktansa hiç olmamayı tercih etmişimdir tüm yaşamımda.
Kırk yıl sevdasını omuzumda taşıdığım sevdalımın kıskançlığı ile yüzleşiverdim birden bire. Ve anladım ki benim aşkım, sevdam hepsi ondokuzuncu yüzyılda kalmış. O masumane aşkımın yirminci yüz yıldaki şekli beni korkutmaya, olmayacak bir rüyadan uyandırmaya yetmiş artmıştı bile. Yirminci yüzyılda aşk cevaplanmamış bir telefon mesajındaydı sanki. Cevaplanmamış telefon mesajları çekilen işkencenin modernleşmiş hali. Aldığın mesaja cevap vermezsen, yazdığına cevap gelmezse eğer aşk biter, bu kadar hoyrat kullanılmakta günümüzde aşk sözcüğü. Bir zamanlar dillere destan olan aşkın ispatı Kerem ile Aslı Leyla ile Mecnun gerçi kavuşamamışlardı hiç bir zaman. Sende öldürürsün kalbinde beyninde, ruhunda yaşadığın o büyük sevdayı. Yirminci yüz yılda maskara etmektense sevdanı, ölümsüzlüştürmeyi yeğlersin. Uzaktan izlersin o büyük aşkımdan ne kalmış geriye; bir şey bulamazsın. Yeni bir başlangıç için zaman, çok geçtir artık. Yirminci yüz yıl bir çok şeyi değiştirip yozlaştırdığı gibi aşkı, sevdayı, arkadaşlıkları ve dostluklarıda özünden etmiş, yozlaştırmış. Ve biz bu yozlaşmanın içerisinde yaşamak zorunda bırakılmışız. Bu yozlaşmışlığın içerisinde kendimi ifade edebilmemin imkansızlığını geç olmadan bana gösterdiği için Tanrıya şükrediyorum.
Şükrediyorum Tanrıya bana böyle büyük bir aşkı, bu sevdayı yaşattığı için. Şimdilerde kırk yılını bir tek gün of demeden bana vermiş aileme döndüm yüzümü. İnsan hayatının bazen ne kadar acımasızca yaşandığına tanıklık eden ben. Yirminci yüz yıla ayak uydurmaya çalışıyorum. Ara sıra teklesemde beynimde, kalbimde, ruhumda özgür bıraktım kendimi. En azından özgürlüğün tadını çıkartmak istiyorum ne kadar zamanım kaldığını bimediğim ömrümde. Belkilerimde sakladığım her şeyden arındırıp kendimi, Derin bir nefes almak soluklanmak istiyorum artık.
Müsadenizle.
Mehmet Tevfik Özkartal
24.08.1975 Nürnberg
zerrin tarafından 16 Eylül 2013 01:16 tarihinde
TAKDİR İLAHİ ADALET….