Hayat Dediğimiz

Yazan: 20 Mart 2009  
Kategori: Büyükada, Gençliğim

Kimi sevsem, bir şekilde onu kaybettiğimi düşünür olmuştum. Hayat hiç sormadı’ki  bana.! Ne düşündüğümü,neler hissettiğimi. Umudum, sıkıntıya odaklanmak yerine hayatımın tümüne, geçmiş ve geleceğe, tüm duygularıma ve tüm düşüncelerime yönelerek bakış açımı genişletmekti. Bazen sıkıntılarımı  o kadar merkeze alırdım ki, hayatımın diğer sıkıntısız bölümlerini es geçerdim.‘‘ Bir sineği gözüne yaklaştıran insan bir süre sonra sinekten başka bir şey göremez olur.‘‘ derdi rahmetli Babam. Sanırım hayatta nereye baktığımızdan ziyade nereden baktığımız önemli.

Çocukluğum’da, Gençliğimde gördüğüm bildiğim annelerimiz çalışmazdı. Ev anahtarı taşımak adetlerimiz arasında değildi. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Babamın bile anahtarı yoktu hatırmda kaldığı kadar. Annem evimizin bir parçasıydı. En fazla bir komşuya kahve içmeye  gider fazla oturmadan’da dönerdi. Okuldan eve geldiğimizde en büyük eğlencelermiz sokakta oyun oynamaktı. Sokakta oynamak kavramı vardı. Bu günkü gibi alış veriş merkezleri, çocuk parkları, gibi vakit geçireceğimiz yerler yoktu. Hoş bu durumdan hiç bir zaman şikayetçi olmamıştım. Çoğu zaman okul dönüşlerinde arkadaşlarla oyuna dalıp eve geç geldiğimiz çok olmuştur.

Komşuluk  ilişkilerimiz’de bu günkünden çok daha farklı idi. Mahallemizde yaşayan teyzeler annemiz gibiydi. Arkadaşlarımız kardeşlerimizdi.

Oyun oynadığımız yere en yakın olan komşumuzun kapısını çalabilir, su, karnımız acıktıysa yicek bir şeyler alabilirdik Ekseriyetle’de ekmek içi

 

sandöviç olurdu.  Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce yere, kolumuzdan tutup kaldırırlar, kavga edince ayırıp barıştırırlardı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata  ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile.! Asla kanla falan da bitmezdi kavgalarımız, en fazla saçlarımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna devam ederdik.

Sanki kavga etmemişiz gibi birbirimizin suyundan içerdik. Ellerimiz yüzlerimiz toz topraktan leş gibi olmasına rağmem mikrop kapmazdık. Koşarken düşüp bir yerimizi incittiğimizde Annem ekmek çiğner moraran yerin üzerine basardı. Öyle beyin sarsıntısımı geçirdi acaba diye hastahanelere taşınmazdık. Hoş taşınmak istesekte gideceğimiz bir hastahanemiz bile yoktu.

Hayat bana böyle bir mahallede büyümek, ergen olma imkanı sunmuştu.

Nereye baksam kaybettiklerimizi görür olmuştum. Hayat hiç sormadiki bana neyi kaybetmek isteyip istemediğimi. Işıl ışıl yanan mağzalar, alışveriş merkezleri, lüks binalar, rengarenk kaldırımlar ve bu kaldırımlarda oradan oraya koşuşturan insanlar. Ruhunu kaybetmiş, soğuk, buz gibi, yok yok biz bu değiliz. İskele meydanına indiğimizde selam verip hal hatır sorup ellerinden öptüğümüz dedeler, neneler yok artık. Kahvelerde oturup gelen geçenlerin selamını bile özletmişken bu hayat dediğimiz yaşanmışlık. Adı tükeniş olsun bu seferde biraz daha kaybediş benliğimizi. Devrik, kayıp ve birazda kırıklık olsun. Üzmeye değsin birazda kendini. Nedenler yaratırken ayrıl yavaşça, yaşayan dükkanların kilitler vur kapılarına. Stakinin ve bir çok arkadaşımızın  babasının yaptığı gibi. Anahtarı içinde kırılmış asma kilitler olsun. Yağmur, kar, dolu yağarken üstümüze, kaldıysa eğer sığınacak bir yer ahşap, eski kısa pervazların altında. Nefesin Kesildiği noktada soluklanacak bir an yakalamış dostlardır onlar. Hazların, tutkuların, aşkın, heyecanların bir arada yaşandığı bir dünyadır.  Yakalanamayacak kadar hızlı gelişen, akıp giden, anlık da olsa yakalandığında büyüsüne kapılıp kendinizden yansımalar bulacağınız bir dünyadır Büyükada. Gündüz düşleri de gecenin büyüsü de oradadır.  Hayat oradadır işte.! Tebessümler hiç eksik olmazken.” En azından hayalimde öyle kaldı.

Üsküdar Dedemin,Babaannemin Yaşadığı kasaba. Soğuk bir kış  gecesinde eve dönerken, kaldırımın ortalık yerinde duran genç bir arkadaş gördüm. Derin derin soluk alıyor ve düşmemek için yanındaki elektrik direğine sarılıyordu. Bir vitrine bakıyormuş gibi yaparak göz ucuyla onu seyrettim. Benim  yaşlarda olmalıydı ve üstü başı da bir sarhoştan beklenmeyecek kadar temizdi. Yanından geçenlerden bazıları yüksek sesle konuşarak küfelik olmuş, bazıları da sadece alaylı gülümsemelerle yetiniyordu. Yolun boşalmasını kolladıktan sonra yavaşça yanına sokularak: İyi misin kardeş ? diye sordum. Bir ihtiyacın var mı?

Zorlukla arayabildiği dudaklarından iniltiye benzeyen tek bir kelime çıkabildi: Sarhoşum…
Düşmemesi için bir kolunu beline dolayarak nerede oturduğunu sordum?

Aslında uzak değildi oturduğu yer bizim evin hemen köşesindeydi tarif ediyordu. Akşam vakitlerinde kesilen kar yağışı tekrar başlamış, yavaş yavaş beyazlanmaya başlayan yollarda birbiriyle yarışan sokak köpeklerinin dışında bir  hayat emaresi kalmamıştı.
Kapıyı çaldığımda Annesi ve kız kardeşi açmıştı kapıyı. İsmini daha sonradan öğrendiğim Can dostum Ligori, Annesi ve kardeşi  ile böyla tanışmıştım.

Hoş bizde ailecek Dede evine yeni tanışmıştık, henüz kimseleri tanımıyordum. Bir türlü intibak edemediğim bu yeni çevreye kısa zamanda alışmam  Ligori ve ailesinin sayesinde olmuştu. Annesine Ligorinin seslendiği gibi Mama diyordum.

Kız kardeşine ( Rodi) Bıcır  derdim. İlk geldiğimde nefret ettiğim Karamanoğlu sokağı gözümde yaşanabilir bir yer oluvermişti. Büyük adayı pek özlemiyordum artık. Zaman içinde kıymetini bilemediğim yeni dostlarım vardı artık. Nasıl olmuştu da böyle bir hataya düşmüş yollarımızın ayrılmasına seyirci kalabilmiştim. Hayat bana her zaman olduğu gibi hiç mi hiç sormadı‘ki ne istediğimi.

Hayat büyük şehirlerin acımasızlığı mı, hayat yaşam standartlarımız mı, yaşam koşullarının ağırlığı mı, yoksa yetinmek kavramımızın ciddi yara alması mı? Ne isterseniz koyun adını! Bir gerçek var ki değerlerimizi gençken kaybediyoruz. Sonunda bencil, yalnız, güvensiz, maddiyatı yaşamının göbeğine koymuş bir insan olarak hayatımızı tüketiyoruz. Yıllar içinde son arkadaşını’da kaybeden ben. Teslim olmuştum hayata.

Kafamın içindeki bin bir yükle. Mama söylerdi hep akşamları bırak vre düsünmeyi hafifle… Sabah dinlenmiş olarak yeniden tekrar taşırsın yükünü. Bizim işimiz, bugünü yarına taşımak, bu günün altında yok olmak değil. Çünkü , yarınlarda bizi bekleyenler var, taşıdıklarımızı bekleyenler var…

Mama haklıydı aslında. Ne de güzel, anlamlı öğüler vermişti hayat hakkında. Bu gün düşünüyorumda.! Rodi’nin seslendirdiği bir türkünün ardından” Hayat”

Bize sormadan, danışmadan karar veren, hayatın  hepimiz  hamallarıyız…

Mehmet Tevfik Özkartal

20.03.2010  Nürnberg

Google AdSense kodunuzu buraya girin.

Yorumlar

"Hayat Dediğimiz" için 1 yorum

  1. zerrin tarafından 13 Ağustos 2013 01:38 tarihinde 

    nasıl güzel duygular…nasıl güzel ifade edisss….


Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!