BİLEKLERİMDEN Kelepçe hiç eksik olmadı’ki

Yazan: 11 Ağustos 2010  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Sıkıyor bileklerimi son bağladıkları. Kurtulma umudu’da azaldı.

Çekiştirdikçe son bir ümitle, daha da acıtıyor canımı. Belki günün birinde bir can havliyle el sallarım tek elimle.

Sıfatlarla birbirimize taktığımız kelepçeler bileklerimizi acıtıyor.Fakat kimse’ de kurtulmak için kelepçelerinden çaba sarfetmiyor. Sıfatlardan oluşan kelepçeler insanlığın ortak paydası,ortaklaşa hazırlanıp kimlik’siz damgası yememek uğruna gönülü takılıyor.
Zaman yüklüyor sıfatları beynimize insanları sıfatlarıyla anlamaya, değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Tanışınca biriyle sıfatlarımızdan bahsediyoruz biri olup, birileriyle konuşuyoruz.
Önceleri çocuk, öğrenci, asistan,doçent belki iyi bir iş adamı, sanatçı, anne baba, ve bunun gibi sayamıyacağımız kadar sıfat yüklü birileri oluveriyoruz.Sahip olduğumuz kelepçeler’i bileklerimizde bir güzel cilalayıp duruyoruz. Cilaladıkça başarılı,espirili, kibar, cessur, mutevazi vb. gibi bir şeyler oluyoruz. Ailemizin koyduğu kurallar manzumesi içinde yaşamak belki’de yaşlanmak zorundayız. Sıfatlardan oluşmuş kelepçeler böyle takılıyor. Bağımlılık kaçınılmaz kurtulmaksa imkansız. Devamını oku

LEVENT’İN SON ŞAKASI!

Yazan: 16 Temmuz 2010  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Bu gün çok üzgünüm;

Neresinden tusam kırılıyor,nereye baksam kararıyor. Yaşanası bu hayatta kimileri arkasına bakmadan veda ediyor. Şeref Ağbi ve Nazan’la tanışmam yıllar öncesine dayanır.Çok sık görüşmesekte Dostum Hakan Erbilgin sayesinde hep beraber yaşadık diyebilirim.
Bir ailenin Kıymetlisi hazinesi kaydı gitti ellerinden. Sebep; Aşk. Ah be evladım bu tür aşklar Leylayla ile Mecnunun zamanında kaldı demedilermi sana.
Yinede küçük bir teselli en azından Tanrıyı daha çok sevmişsin’ki ona sığındın.Geride onca gözü yaşlı sevdiklerini bırakarak. Bu gün çok üzgünüm. Devamını oku

VAR OLUP YAŞAYABİLMEK

Yazan: 26 Mayıs 2010  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

VAR OLUP YAŞAYABİLMEK için yorumlar kapalı

Yaşayabilmek için ne istiyorsan iste önce yalan söylemeyi becermeliydin. Hayat Yalan söylememek,  saklamamak, saklanmamak üzerine kurulduysa; O zaman hiçbirimiz gerçek yaşamıyoruz.

Bize sunulan şu yalan dünyada. İnsanlarla birlikte kendimizi de kandırıyoruz Çünkü hepimiz yalan söylüyor, gizleniyor, gizliyor değişik yer ve zamanlarda farklı farklı insanları bir tiyatro sahnesinde gibi oynuyoruz.
Nasıl öğrendik yalan söylemeyi, gizlenmeyi, saklanmayı, rol yapmayı?
Kimler bizi gerçek yaşamaktan alıkoymakta? Çocukluğumuzda yalanı sevdirdiler bize! önceleri beni Leyleklerin getirdiğine inandırdılar. Yaşım ilerleyince içtiğim sigarayı bile saklamayı öğrettiler. Arkadaşlarla gezmeye giderken ders çalıştığımızı söylediğimde başımı okşadılar. Kavga ettiklerini, seviştiklerini hep sakladılar. İşin aslı yalanı saklamayı ve saklanmayı sevdirdiler bize. Ağabeyimin Teyze  kızıyla evliliğinin gizli kalması, her şeyin her yerde ulu orta konuşulmaması gerektiğini öğrendim.
Aşık olduğumuz insanı, tuttuğumuz partiyi, Yalancı Politikacılarımızı kazandığımız parayı ,hatta hayallerimizi, korkularımızı özenle sakladık. Yıllar öncesinden ailemizde şekillenen çekirdek inançlarımıza dayanan: ”Ebeveynlerin dünya görüşleri, yaşama bakış şekilleri, ile dünya görüşünün ilk tohumlarını ektiler. Ailenin paraya, ilişkilere, arkadaşlığa yani yaşama bakış şekli kısa bir süre sonra yetişen bizlerin bakış şekli oldu. Devamını oku

O Çocuğum ben

Ahmet’in arşivinden çıkartıp, görselimize sunduğu resimlere bakıyorumÇocukluğumuz’da sahip olamadığımız   fotoğraf makinesinin ne kadar iyi bir yol arkadaşı olduğunu yeni, yeni keşfediyorum. Kaybolmuş anılarım canlanıveriyor birden bakarken siyah beyaz resimlere. Renkleniyorlar göz bebeklerimde. Çoukluğumuzun Futbol sahası, aramızda yaptığımız maçlar; resimler siyah, beyaz renklenerek  canlanıyor sanki.

Kaleci, oyuncu kavramı vardı. Takımların genellikle iyi oyuncuları bu kutsal göreve kendilerini adarlardı. Ben hep kaleci olarak yer alırdım sahada. Bir topu tutmak için kendimi yerden yere atıp kolumu, dizimi parçalamayı göze alırdım. Amaç arkadaşların beğenisini kazanamaktı.

Devamını oku

Yaşamın kıyısında sevgiyi paylaşmak

Yazan: 07 Kasım 2009  
Kategori: Anılar

Günün birinde sevgiyi paylaşmak adına bir şeyler karalayacağım hiç gelmedi aklıma. 1950´ li 1960 lı yıllarda yaşadığım Büyükadayı düşününce bu günün resmini görmem pek zor olmadı.

Sokak kapılarımızın kilitlenmediği, sofralarımızın tüm dostlara açık olduğu yılları düşünerek günümüzle kıyasladıkça geçen yıllar içerisinde nekadar fakirleştiğimizi görüyordum. İnsani değerlerin öldüğü! Ağlamanın, gülmenin, hüzünlenmenin , sevmenin, makinalaştığı hür düşünme melekemizi elimizden alan şu garip Dünyadan ne bekliyebilirki artık insan oğlu.

Tabiki yaşam karşılıklı bir dokunuşta, bir bakışta, hissetmekte gizli. Bu günün yapay değerlerinde değil. Her şeyi maddiyatta, lükste, aramak, ve hatta bencilliğin had safhaya ulaştığı günümüzden başka ne beklenebilirki.

Hayatım yaşadığımız şu garip dünyada karmaşanın esiri olmuş, o kadar ucuz değerlere ortak olmuş’ ki , her gün biraz daha yok oluyor sanki. Biraz daha karmaşa içinde yaşamın farkına varmadan kaybolup gidiyorum. O kadar çok acele yaşıyorum ki hayatı. Bir tabloya bakarken, bir kitabı okurken bile neyi anlattığı, üzerinde durup düşünmeye fırsat bulamıyorum. Yaşadığımız yüzyılda insanlar’ da artık sadece yaşamlarını daha zengin bir ortamda sürdürme kaygısı taşıyorlar. Asıl değerlerin yerini (saygı, sevgi, dostluk, güven, paylaşım gibi) insani değerler değilde  maddi değerler almış. Devamını oku

SELMAN’IN GIRNATASI

Yazan: 14 Ağustos 2009  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Bazen Karar vermek gerekir birinden birini seçmek gibi hani çok sevdiğinizi paylaşamama vaz geçememe gibi.selman_01

Küçüklüğünden beri farklı olduğunu belli etmişti zaten farklılıklar her zaman renklidir.Tek düze yaşamanın ağırlığı
altında ezilmiyeceğini’de bu günkü yaşam biçimi ile gösteriyor hepimize.
Klarnet diğer adıyla Gırnata ne işe yarar diye sormayın her istediğini anlatırsın yeterki okşamasını bilesin.
Parmaklakların bir kadını okşar gibi dolaşmalı tuşlarda nefesin maraton koşar gibi sevyeli ve de yeterli girmelisin Selamsızdan sulukuleye dinlemelisin nağmelerini Bergamadan. Bu virüs sarmışsa bedeni kurtuluşun yok taşırsın bir ömür boyu sıtında.Ne Gırnata geçer senden ne de sen Gırnata’dan. Devamını oku

YAZMAK ve OKUMAK DOSTLAR!

Yazan: 11 Ağustos 2009  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Anılar, günceler, mektuplar, gezi yazıları içtenlikli yazılardır. Bilhassa ilk üç türde samimiyet daha bir anlam kazanır, öne çıkar.

Mehmet Tevfik

Mehmet Tevfik

Kolayca okunuverirler. Andre¨ Gide’in deyişiyle hatıra yazmak ölümün elinden bir şey kurmak olduğuna göre, her anı bir değer ifade eder. Yazıcısının maharetine göre kuşkusuz kıymeti artar. Geçmişe dair kaydedilenler, toplumsal hayata da bir şekilde yeni kazanımlar sağlar. Anı yazarı, çok zaman yazdıklarını ilerlemiş bir yaşta yazdığı ve yaşadıklarına duygusal/ öznel bakacağı için, hatıralarda anlatılanlara ekseriyetle ihtiyatla yaklaşılmalıdır.

Öğrenme isteği insanı geliştiren, kültürünü arttıran ve aradığını bulmasını sağlayan bir şeydir. Bu bize keşfedebilme yeteneğimizi geliştirmemizde de oldukça yardımcı olur. Böylece okurken farklı şeyler keşfeder ve cümle içinde yüzeysel olandan başka şeyler de bulabilirsiniz. Devamını oku

Hayat Dediğimiz

Yazan: 20 Mart 2009  
Kategori: Büyükada, Gençliğim

Kimi sevsem, bir şekilde onu kaybettiğimi düşünür olmuştum. Hayat hiç sormadı’ki  bana.! Ne düşündüğümü,neler hissettiğimi. Umudum, sıkıntıya odaklanmak yerine hayatımın tümüne, geçmiş ve geleceğe, tüm duygularıma ve tüm düşüncelerime yönelerek bakış açımı genişletmekti. Bazen sıkıntılarımı  o kadar merkeze alırdım ki, hayatımın diğer sıkıntısız bölümlerini es geçerdim.‘‘ Bir sineği gözüne yaklaştıran insan bir süre sonra sinekten başka bir şey göremez olur.‘‘ derdi rahmetli Babam. Sanırım hayatta nereye baktığımızdan ziyade nereden baktığımız önemli.

Çocukluğum’da, Gençliğimde gördüğüm bildiğim annelerimiz çalışmazdı. Ev anahtarı taşımak adetlerimiz arasında değildi. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Babamın bile anahtarı yoktu hatırmda kaldığı kadar. Annem evimizin bir parçasıydı. En fazla bir komşuya kahve içmeye  gider fazla oturmadan’da dönerdi. Okuldan eve geldiğimizde en büyük eğlencelermiz sokakta oyun oynamaktı. Sokakta oynamak kavramı vardı. Bu günkü gibi alış veriş merkezleri, çocuk parkları, gibi vakit geçireceğimiz yerler yoktu. Hoş bu durumdan hiç bir zaman şikayetçi olmamıştım. Çoğu zaman okul dönüşlerinde arkadaşlarla oyuna dalıp eve geç geldiğimiz çok olmuştur. Devamını oku

DEĞİŞEN NESİL ve YANLIZLIK

Yazan: 12 Mayıs 2008  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Herkes ilişkilerini tartar oldu yardımlaşmak’sa hayal ürünü gibi, dostluk kurmaya hevesli gözükmüyor isanlar, belki de insan olmanın gururu unutuldu.

Yanlızlık

Yanlızlık

Kütürel yapılarımız farklı, Mesleklerimiz farklı, eğitimimiz farklı, gurbet elde yaşadığımız ülkeler, şehirler bile farklı ya hissettiklerimiz..! Değişen dünyada ilişkilerimiz bile farklı. İlişkilerin yasası değişiyor. Nasıl değişmesin’ki? biz insan olarak değişiyoruz. Duygusal ilişkiden anladıklarımız algıladıklarımız, değişiyor. En temel ihtiyaçlarımızdan biri güven, güvenmek, güvenilmek ama, artık en çok yaşayamadığımız, en çok kaçtığımız, en eksik kalan sevgi değişiyor. Yavaş, yavaş klasik ilişki modelleri, ortadan kalkacak gibi gözüküyor. Endişeliyim yerlerini ne alacak? Aradığımız nedir ve bizleri neler bekliyor?

Aşk’ta; kimse tek gecelik ilişkiler yaşamaya hevesli gözükmüyor. Fakat kimse de başkasının kendi hayatının içine dahil olmasına, tam olarak rıza göstermiyor. Eski Türk filmlerinde yaşanan aşklar inandırıcılığını yitirmiş bile olsa daha hala hafif bir tebessümle de olsa izleniyor. Evet inandırıcı değil, bu kadar’da olmaz derken, içimizde bir yerlere dokunuyor. Özlediğimiz, hayal ettiğimiz, unutmaya mahkum edilmiş duygularımızı tekrar  yaşayabileceğimize dair umut taşıdığımız bir yerlere…! Devamını oku

Belkilerde saklı sevda

Yazan: 15 Mayıs 2006  
Kategori: Side

Bu yazıyı sana yazdım tüm yazdıklarımın sana olduğu gibi…  görme diye… çünkü sen bilinçaltımın en gizli köşesisin, en görünmeyen kısmındasın, ve güzel yerlerini anılarımla dolduruyorsun.

Bu yazıyı sana yazdım, çünkü sen sana yazılacak iyi, kötü, güzel, çirkin tüm yazıları hakediyorsun. çünkü sen teksin, belkilerde saklı sevdamsın. Çünkü sen benim için kelimelerimin kağıda dökülmesini gerektirecek varlıksın.

Bir ara ölüyorum sandım, tamam dedim her şey buraya kadar. Kıstırıldım bir köşede nasıl olduysa; Azraile, kara basan gibi çökmüştü üzerime. Ruhumu teslim etmek üzereyken uyandım, öyle bir nefes aldım ki; nefes almanın bile yaşamak için güzel bir sebep olduğuna inandım.

Kahvaltı masası hazırlanmış, yoktun sen masada; herkeste surat beş karış.
Tam gördüğüm rüyayı anlatacaktım, seco konuşmaya başladı, sanki makinalı tüfek gibi seni anlatıyordu masada. Öldüğüm rüya gerçekti. Artık sen gitmiştin, bende kısmen ölüydüm. Sen eksik kalan tek yanım oldun . Yıllar geçti üzerinden her yıl bu gün rüyada öldüğüm gün; beni öpmeden gidişindi belki’de beni öldüren.

Ne kadar’da çok sevmiştim seni; bu başlığı her gördüğümde içimden bir şey kopuyor sanki. En güzelini yazmak istiyorum her seferinde olmuyor. Yüreğimden dilime akmıyor kelimeler, bekliyorum ümitsizce. Sırf okumayacağını bildiğim için yazıyorum. Korkuyorum çünkü, hem de çok korkuyorum. Sen izin vermeden; sana, bendeki seni anlatmaya çok korkuyorum. Çünkü en ufak bir fikrim yok aklından geçenler hakkında. Şimdiki belirsiz halini, aksi cevaba yeğliyorum. Bu yüzden bekleyebilirim işte.

Seni sevmiyorum’u duymaya cesaret edene kadar, o raddeye gelene kadar bekleyebilirim. nasıl olsa rüyalarım avutuyor beni, her gün biraz daha. o kadar heyecanlanıyorum ki benimle olduğunu düşlediğimde. sana olan bütün sevgimi gösterme fırsatını bulduğumu, sarıldığımı, seni izledigimi  ve ilk defa hayallerimin suya düşmesinden de korkmuyorum. İçinde sen olan hiçbir seyden korkmuyorum. Şu halinle bile, yıllardır, iyi ki varsın. sana hazırım ben. Ve evet, zaman böyle geçiyor. Devamını oku

« Önceki sayfaSonraki sayfa »