Yaşamın kıyısında sevgiyi paylaşmak
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 07 Kasım 2009
Kategori: Anılar
Günün birinde sevgiyi paylaşmak adına bir şeyler karalayacağım hiç gelmedi aklıma. 1950´ li 1960 lı yıllarda yaşadığım Büyükadayı düşününce bu günün resmini görmem pek zor olmadı.
Sokak kapılarımızın kilitlenmediği, sofralarımızın tüm dostlara açık olduğu yılları düşünerek günümüzle kıyasladıkça geçen yıllar içerisinde nekadar fakirleştiğimizi görüyordum. İnsani değerlerin öldüğü! Ağlamanın, gülmenin, hüzünlenmenin , sevmenin, makinalaştığı hür düşünme melekemizi elimizden alan şu garip Dünyadan ne bekliyebilirki artık insan oğlu.
Tabiki yaşam karşılıklı bir dokunuşta, bir bakışta, hissetmekte gizli. Bu günün yapay değerlerinde değil. Her şeyi maddiyatta, lükste, aramak, ve hatta bencilliğin had safhaya ulaştığı günümüzden başka ne beklenebilirki.
Hayatım yaşadığımız şu garip dünyada karmaşanın esiri olmuş, o kadar ucuz değerlere ortak olmuş’ ki , her gün biraz daha yok oluyor sanki. Biraz daha karmaşa içinde yaşamın farkına varmadan kaybolup gidiyorum. O kadar çok acele yaşıyorum ki hayatı. Bir tabloya bakarken, bir kitabı okurken bile neyi anlattığı, üzerinde durup düşünmeye fırsat bulamıyorum. Yaşadığımız yüzyılda insanlar’ da artık sadece yaşamlarını daha zengin bir ortamda sürdürme kaygısı taşıyorlar. Asıl değerlerin yerini (saygı, sevgi, dostluk, güven, paylaşım gibi) insani değerler değilde maddi değerler almış.
Yarım ve geride bıraktığım şeyleri saymak dahi istemiyorum. Bu aceleciliğim niye diye soruyorum kendime. Nürnberg, İstanbul, Antalya, Kıbrıs arasında gidip gidip geliyorken Sevgimi bile yaşayamıyor, en sevdiklerimle bile paylaşamıyordum. Bir birimize yeterince vakit ayıramıyor, yaşamın yanıbaşımızdan su gibi akıp geçtiğinin farkına varamıyor, dostlukların bile sahte ve çıkar ilişkilerinden öteye geçmediğini göremiyordum. Bazen geçmişte takılı kalırım gönül dostum, sevgililerim gelir aklıma. Gönlümde farkındalık yaratmış, kıskandırmak adına çektirdiğim onca acılara rağmen benden vaz geçmemiş gönül dostum. Farkında mısın? Seni ne kadar çok özlediğimin. Gönül dostlarım ve onların bitmek tükenmek bitmeyen sevilerini.
Günümüzde aşklar sahte, sevgililer sevgisiz , dostluklar bile sahte, hatta evlilik kurumları bile çıkar ilişkilerinden öteye geçmiyor artık. Günümüzde her şey kazanmak üzerine kurulmuş değer ölçüleri değişmiş, maddeye ulaşmanın her yolu mübah gibi. Zaman ne kadar acımasız davranmış farkında olmadan ne kadar çok özler olmuşum gönül dostlarımı ve sevilerini. Şimdilerde elimden hiç birşey gelmiyor. Yazmak ve yazarken özlemekten başka.
İnsan oğlu neden genellikle hep yalnızlığı seçer, neden hep boğulduğumuzu sanıp kaçarız insanlardan? Bu acelecilik bu korku bu kaçış niye? Sevgileri gerçek gönül dostluklarını öldürmüyor muyuz bu kaçışlarda beraberce. Sevgilerimizi de öldürecek kadar sevgi katili olmuyor muyuz? Sevgiyle bakıp büyüttüğümüz bir çiçeği sevgi uğruna dalından koparıp sevdiğimize verirken, hatta örf ve adetlerimiz uğruna gün ve gün sevgiyi katletmiyormuyuz. Sevgiyi dudaklarımızdan kalbimize indiremeden her fırsatta sevgi sözcüğünü ağzımızda sakız gibi çiğnemekten yorulmadıkmı. Aslında ben o kadar yorgun hissediyorumki kendimi tarifi imkansız.
Biliyorum’ki, düşündüklerim ile yaşantım arasındaki ilişkiler çoğu kez arzu ettiğimin, umduğumun dışında kalıyor. Geçmiş bazen bir Film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Hatırımda kalan nerede olduklarını dahi bilmediğim o kadar az gönül dostum var ki. Kimi hayatıma girmiş iz bırakmış kimi nin ismini bile hatırlamıyorum. Aklıma geldikçe geçmişimdeki aşk ilişkilerim özlediğimi fark ediyorum. Durmadan bir karamsarlığa bir yılgınlığa doğru sürükleniyorum. Hayatı, sevmeyi öğrenemeden belki de sevilemeden, alışkanlık haline getirmişim yaşamayı.
Bu satırları yazarken yaşadığımı şu Dünya yangın yerine dönüşmüş, sevgisizliğin, adaletsizliğin, vurdum duymazlığın hayatıma nasıl girdiğini beni nasıl etkileyip bir bilinmeze sürüklediğinin farkına varmak istedim. Ey siz sessiz, sevgilerin sessiz ortakları; Aklımda kalan Nur Banu, yok canım Demet’mi demeliyim, yoksa Tuana yok hayır belki’de ismini bile anmak istemediklerimden Ayşen gibilermi. Yok canım şimdi nerelerdedirler kim bilir. Görmek istediğimde yok olan, yinede hayatımda iz bırakan kadınlar. Aklıma geldikçe yüzümü güldürenler, hüzünlendirenler. Aslında onları hiç mi hiç unutmak istemedim. Untmadım‘da çaresizce kalbimin bir köşesinde müebbet hapse mahkum ettim hepsini.
Kıbrıs yaşamımın sarmaşık misali karmaşık yılları. Boğaz’ın kumsalında, serin bir gecenin sisli havasında ıslak damlacıklar bedeninime yayılırken, üşüyüp kaçmak yerine, yüreğinize sevginin sıcaklığını esir edin istedim; Benim yaptığım gibi yapmadan; yaşamın kendinize Tanrı tarafından bahşedilmiş en kutsal ödül sayın diye. Sevin yalnızca sevin; Yaşamın kıyısında da olsanız sevginizi paylaşın. Unutulmayan seviler, hikayeler yaratın kendinize. Öyle anılar olsun ki yüzünüzü güldürsün. Korkmadan çekinmeden adını haykırın kumsaldan denize, dağların tepesinden vadiye. Gözünüzü kapattığınızda seyredebileceğiniz tekrar yaşayabileceğiniz çok güzel bir hikaye fragmanı, anılar olması aşkına.
Mehmet Tevfik Özkartal
Gazete Almanci & Euroviyzon
Yorumlar
Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!