YAŞANASI KILMAK HAYATI

Yazan: 17 Temmuz 2024  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Kantara vurmak bu hayatı, yaşanası kılmak. Saklanmışları aramak belkilerde; günümüzde bir nefes sahne tozu yutmak uğruna anlamak bu sevda’yı. Sebebi her neyse yaşam biçimidir sahne hayatı.

Tiyatro yalnızca bir olay değil, bir yaşam biçimidir! Hepimiz birer aktör, yani aktif oyuncuyuz; vatandaşlık toplumun içinde yaşamak değil, Sahnede  oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim kurmaktır.

Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler…

Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümü zü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur. Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür.

Tiyatro insanlara beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı. Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar.

Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.

Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir.
Tiyatro oyunculuğu özel eğitimi gerektiren bir meslektir. Her nekadar ülkemizde alaylı olarak adlandırılan usta çırak ilişkisi ile başlayan bu sanat dalı günümüzde Tiyatro öğretimi konservatuar denilen okulda yapılır. Tiyatro; yazarların dram, komedi, trajedi türünde yazdıkları eserlerin sahnede oynanması sanatıdır. Tiyatro gösteri sanatı olarak tanımlanır.

Belli başlı türleri hakkındaki bilgileri bir dahaki sayımıza sakladım.

Hoşca  ve sağlıklı kalın

       Mehmet Ulay

Bu Gün Doğduğum gün

Özlüyorum Çocukluğumu

Merhaba çocukluğum, sanadır bu mektubum.

Seni çok çok özlüyorum, çocukluğum..! Denenmiş her şeye rağmen çaresiz ve sessizce. Kızıyorum sonra sana, acıyorum. O kadar tutkuyla bağlı, o kadar vefayla sadık olmama rağmen, gidip dönmeyişine kızıyorum. Çok ani oldu, çok vakitsiz, çok gizemli. Bir veda bile etmedin ki. Henüz buna bir isim bulma kavgasındayken, terk edildişimi düşünüyorum. Bu sevgiye, bu bağlılığa, kendini layık göremediğin için acıyorum sana.

1950 Yılı Nisan’nın 14 dünde Üsküdar Zeynep Kamil çocuk hastahaesinde ailemin üçüncü çocukları olarak dünyaya gelmişim. Hemde Annem ve babamın kız çocuk hayallerini paramparça ederek. Ben pek hatırlamıyorum, üç yaşıma kadar, annem beni kız çocuğu gibi giydirirmiş. Rahmetli Dedem kendi adını okumuş kulağıma Mehmet Tevfik, bu sebepten dolayı olsa gerek, ne Annem ne de Babam, Dedemin, Babaannemin sağlığında bir türlü, Mehmet ve ya Tevfik olarak çağıramamışlar beni. Dedemin, Babaannemin  yanında Memoş derlermiş. Bu Ad ile çağırılmaya okadar çok alışmışım’ki, birisi Mehmet veya Tevfik olarak adımı söylese, dönüp bakmazmışım. Üç yaşımdayken Dedemin Üsküdardaki evine yaptığımız bir bayram ziyaretinde, Dedem elimden tutarak beni Yeni mahalledeki berber Manola götürüp, saçlarımı kestirmiş. Hatırlamıyorum;  öyle anlatırlar. Çok üzülmüş ve ağlamışım. Omuzlarımdan aşağı dökülen, lüle, lüle saçlarım, kolalı kurdelemi hiç hatırlamıyorum, sadece resimlerde görüyorum kendimi… Düşündükçe  seni,  sana imrendiğim de oluyor. Şaka ile karışık kız olsaymışım bayağı can yakarmışım herhalde.

Hani yeni alınan bir oyuncağa kanıp, daha önce alınmış bütün oyuncaklarını gözden çıkarırdın ya. Çok çabuk küser çok da çabuk barışıdın. Zaten sadece bir çocuk kendisine yeni birinle olduğu günlerde’ki  gibi, birçok kez sorgulamıştır.

Hayatımı sıfırlamayı düşündüm’mü? Bilmiyorum daha doğrusu hatırlamıyorum. Herşeyi yıkıp yeniden başlamak; alşkanlıklarımı, duygularımı, hayatıma eşlik eden her objeyi, her nesneyi, her bireyi tamamen değiştirmek. Öyle pek fazla oyuncağın’da zaten yoktu. Ağbimlerden kalan kurşun askerler arkadaşlar arasında oynadığımız misketlerim, kafa karış gibi oyunları  hatırlıyorum. Arkadaşlarla oynadığımız yakar top, saklambaç, çelik çomak, birdirbir  gibi oyunlar  hayal, mayal belleğimde duruyor hala.

Beş yaşımdaydım unutmadığım anılarımdan biri olarak anlatabilirim; Babam siyah bir jip getirmişti ileri geri ittirilen pedalla çalışıyordu farları bile yanıyordu Evimizin bulunduğu sokak Tepeköyde Nevruz  Mevki  sokağı baştan sona beton dökülü,  burada jipime binebiliyordum. Çocukluğumdan hatırladıklarım arasında hep benim için özel olanlardı Altı yaşında ilkokula başlayacağın yıl Babamın eve getirdiği Tay Memmoş için çok özeldi; Adını Atlas koyduk annesi ölmüş ve arka bahçemizde Babamın yaptığı bir barakada kalıyordu Şişe biberonlar ile besliyor tüm günümü onun yanında geçiriyordum. Denize falan kaçmadığım için, kapımızın önündeki çam ağacına  zincir le bağlamıyorlardı artık beni.

Ama insan deneyimlerini değiştiremez ki. İnsan, deneyimlerinin ürünüdür hatta. Ve ben her günden, her doğan yeni güne doğru sürükleniyorum sadece. İşte bu noktada imreniyorum sana. Erdemli olmalıyım, yapamıyorum senin gibi. Beynimde ardı ardına soru işaretleri çoğalıyor sonra. Örümcek ağını oluşturmaya başlıyor;  ves vese! Çocukça.

Hep bir zan altında kalmak, hep bir ahmaklık. Acaba benimleyken beni hep denedin mi? Sana diyorum Çocukluğum, yanımdayken hep kullandın mı beni? Bu mevcut halime sen mi sürükledin acaba? Saçmalıyorum her zamanki gibi. Boş ver, boş ver söylediklerimi. Seni sorgulayacağıma, seni sana şikayet edeceğime, geçirdiğimiz güzel anıları yazmalıyım. Tellere takılan uçurtmamızı, nur yüzlü Babaannemizi anlatmalıyım. Biliyor musun? Sen gidince Atlas‘ ta gitti, Babaannem de beni terk etti. Bildiğim masallarda  kayboldunuz. Sanki, yer yarıldı da içinde yok oldunuz. Çok sonraları babaannemin durumundan haberdar oldum. Babam anlattı bana. Babaannem uçmağa varmış. Hatta mezarına götürdüler. Üşüyormu diye düşündüm!  Gördüm ki  senden hiçbir iz kalmamış. Teker teker okudum mezarlıktaki taşların üstüne yazılmış isimleri. Benim adımda yazılıydı, ama ben biliyordum o ben değildim; Dedemdi orada yatan. Daha sonraları sen terkettin onları en sevdiğin arkadaşlarını; istemi’yi, Bumin’i, Nesrin’i, Gülin’i,  İrfan, Fikret, Nur, Erkan, Engin, Fikret, Maki, Niki, Ömer, Haçik, Hasan (Yamyam) ve daha nicelerini.  aslında onlarda teketmişlerdi Memoşu. Hemde bir veda bile etmeden,  öğrenemeden sebebini.! Geçen sabah içim geçmiş, sersem gibiyim. Gene hatırladım seni. Vurdum duymazlığını, gülümseyişini hatta hıçkıra, hıçkıra ağlamalarını. Bazen seni çok özlüyorum çocukluğum. Şımarıklığın bile, bu gün çok sempatik görünüyor gözüme. Gözlerim doluyor ama akmıyor yaşlar yüzüme, ağlayamadım işte. İçimden bir ses ayıplıyordu belki seni . Yok, yok! İtiraf etmeliyim. İçimdeki ses değildi ayıplayan, sadece basit bir sesten ibaretti. Tamda beni terkettiğin, bir daha geri dönmeyeceğini söylemeden, en ufak bir haber vermeden gidişindi.

İstemihan ve Bumin evlerinin terasında Monoply

Ne kadar çok özledim seni, ne kadar bağırsam, ağlasam da nafile. Mektuplar yazdım göndermek için yeni  adresine. Bir adresinin olmadığını anladığımda, farkına vardığımda kızıyor, öfkeleniyordum kendime. Dört elle sarıldım, senden sonra daha yeni Tanıştığım, kaynaştığım ergenliğime, belkide hayatımın ikinci  bölümüne… Kim bilir yeni yeni başlamıştı gençliğimin ilk belirtileri. Belkide ilk defa biri ile ilgilenmek, anlayamadığım duygular ile tanışmak ‘da vardı  kaderimde. Tepeköy den elimde indirdiğim  kaykaylarım belkide ilk defa benim sayemde tanışmıştı Büyükadayla.  Öğrenene kadar  bir çok yerimi incitmiş ve yaralanmasına sebep olmuştum.  O kaykaylar sayesinde yakınlaştığım belkide ilk defa farklı duygular ile tanışmama sebep olan arkadaşım Nesrinnin de düşmesine şahit olmuş derinden üzülmüştüm. Çocukluğumu tamamen kaybettiğim yıllar’dı,  bir daha unutamadım,  Çok geri dönmek istesem de olmadı. Bırakın dönmeyi bir adrssi bile yoktu. Yeni tanıştığım ergenliğimin, getirdiği yeni duygular hennüz yeni yeni anlaşılmaya başlamışken Ailecek Adadan Ayrılacağımızın  haberi Çaresizliğimin son sahnesiydi.

Üsküdara taşındıktan sonra Hudora Marka  kaykaylarımı bir daha kullanmak nasip olmadı. Çocukluğumun son dönemlerinde  Ergenliğimin başlarında neyim varsa kaybbetmiş gibi hissetmenin ağarlığını nasıl taşıyacağımı bilemedim…

YAŞAM DEDİĞİN ASLINDA BİR TİYATRO SAHNESİ   

Yaşam dediğin aslında bir Tiyatro sahnesinden ibarrettir. Sırası gelirse rolümüzü oynarız. Sufle gelmezse doğaçlarız.  Yaşadığınız yer Büyük Adaysa yorucudur Tepeköyde oturmak. Nevruz mevki sokağından yokuşu inmek, çıkmak her defasında, kaldırım taşı döşeli yolda koşmak. Bisikletin olsada pek fayda etmez, arnavut kaldırımlı yollarda. Olmazsa olmazıdır Büyükadanın ya araba, At , ve  yahut eşşek.  Bisiklet bile yaramaz işe.

Yazdıklarım, yaşadıklarımın yerini alıyor. İnsan yazarken, yazdıklarını yaşadıkları sanıyor, zihnimin derinliklerinde uyuyan gizli düşünceler uyanıyor. Solmuş yok olmaya yüz tutmuş duygularım canlanıyor. Uzakta kalmış çocukluğum, gençlik anılarım yorgun yüreğimi acısıyla, tatlısıyla okşuyor. Ruhumda zaman zaman oluşan karamsar duygular unutuluyor, her şey güzel ve sevgiyle hatırlanıyor, çirkinlikler örtülüyor. Öyleyse, burun kıvırmadan bu mutluluğun tadını çıkartmalıyım. İnsan bu kadar yaşadıktan sonra, gelecek günlerden çok az şey umuyor gönlü avuntuya, yeniliğe muhtaç.

Yazdıklarımı başkalarının gözüyle okumak, onların sesinden dinlemek şaşırtıcı ve güzel sanki bana ait değilmiş gibi geliyor.

Bir resim beliriyor gözlerimin önünde kırık bir aynaya bakar gibi, parçalanmış aynalara benziyor gönlüm. Sanki bir balık ağına ağına yakalanmış yıllar, unutulmuş anılar dağarcığımda. Sonra esen

bir lodos rüzgarı, silip süpürüyor ruhumda kalan tozları. Daha çok netleşiyor görüntüler. Onu hatırladığım zaman, asıl canımı yakan unutmuş gibi davranmam değil mi? Ne seni unutturacak kadar zaman geçecek bu aşkın üzerinden nede geçen zaman seni unuturmaya yetecek. Bırakıp gitmiş olsanda, sakın unuturum sanma, zaman sensizliğe aIışmayı öğretir Ama; unutmayı asIa.

Hayatımdaki aşkları, sevileri, Dostlukları kalıcı olması gerekli anıları bile, hep geçici sanmıştım. Tekrar yaşamak için geriye dönmedi zamanım. Şimdi her şey için ne kadar da geç kaldım. O an, her zamankinden daha güzeldi. Açmış kollarını uçacak bir kuş kadar narin, Sedefe bakıyor, neyi bekliyorduk‘ki? Gökyüzü ile deniz arasına sıkışmış güneşin ışıkları, dalgalarla oyun oynuyor. Bizi anlatan şarkıları beraber dinlerdik, yolumuzu sonsuzluğa doğru çizecektik, söz vermiştik çocukça. Kumsala serilmiş ruhum, ayaklarıma çarpan dalgaları hissediyor. Nasıl bilebilirdim,buranın her şeyin başladığı ve bittiği yer olduğunu.

Kim beni onun elinden aldı, onu benim elimden, umurumda değil. Aşındırdığım kaldırımlarına bu Adanın ne söyleyebilirim? Ancak, huzursuz, neşesiz oturup bekleyebilirim. Tutkuyla kanatlanmış, kalbimi çarptıran, sonra bir kayaya çarpmış gibi bu sevgi değil mi beni yaşamaktan alıkoyan? Artık gözlerimin önünde beliren resimlerde bulanık, beni yalnız bırakmalarını söylüyorum dinlemiyorlar. Belki de bir hayal, herkesin gördüğü ve acı çektiği. Her şey biz insanlar için değil mi? Ben kendimle konuşuyorum, bendeki seni anlatıyorum. Sen başın bana dönük, elimde ellerin, yüzünde mutlu bir ifade bakıyorsun. İnanırım içinden şarkı söylüyorsun sessizce arada bir gözlerini açıp dışarıdaki gecenin koyu maviliğinde. Sanki içimden geçenleri duyuyorsun. Belki‘de öyle olmasını diliyorum kendimce. Aynen Hiristos tepesine kaçtığımız da yaptığımız gibi.

Elinden tutup, çayırlarda koşmak istiyorum seninle. Kelebekler gibi dansetmek yemyeşil çimlere karışmış papatya, gelincik çiçeklerinin üzerinde. Sonra Hiristosta bir ağaç gölgesine sığınıp, günah işlemek gözlerinin içinde.

Cessur mert çok da zeki. İyi biri ama ayak uyduramıyorum ona. Şartlandırıyor, kasıyor, yontuyor bazen kısıtlıyor, değiştirmeye çalışıyor beni. Anlayacağın, gençliğim aşıyor beni. Büyük adadaki gençlik yıllarım. Her şeyimi paylştığım Leyla Dıplanzade Ablam bile  çaresiz!

Türkiyenin diğer şehirlerini gördükten ve yaşadıktan sonra kıymete bindi Doğup büyüdüğüm Büyükada. Her ne kadar kış  aylarını maduriyet ayları olarak tanımlasamda Bu gün orada yaşadığım her güne şükrediyorum. Arkadaşlarımın bir çoğunu bu gün görsem tanıyamam herhalde, onlar içinde aynı şeyler geçerlidir. Fikrimin her şeyime karışması, her şeyde bir karara varması korkutuyor beni. Oysa kararsız kalmak lazım bazen, yaşayıp görmek için musibetleri. Bazen bir kahin gibi, seninle yaşadıklarımızdan da, geleceğimden de iyi, güzel  şeyler temmeni etmeliyim . Tabi bu bir az da şüpheli olsa da vaz geçmemek lazım hayallerden.

Acaba sallıyor mudur? Sallıyor da tutturuyor mudur? Bunun cevabınını alamıyorum. Üzmüyorum, değil mi seni? Umuyorum ki sıkmıyorum canını. Gayem bu değildi zaten, dile getirmek istedim sadece özlemimi. Seni çok özlüyorum. Babaannemim anlattığı masalları düşler gibi. Hastalandığımız gecenin sabahına kadar ateşler içinde sayıklar gibi. Seni çok özlüyorum çocukluğum. Eski resimlere baktığımda hatırımda kalan sadece hitab ettiğim gibi bazı arkadaşlarımın soy isimlerini ne yazık’ki hatırlayamıyorum.

Ümit, Fikret, Özkan. İrfan, Ömer, Haçik. Yamyam Hasan , Nesrin,  Çiğdem Düz, Hacer, Erkan, Engin Gürpınar, (Kızkardeşleri)Esin, Bumin, İstemi han Ulusoy, Joachim Saligmann,  Karlludwig Uzun, Gönül, Nur , Ali, Kemal (Derviş) Havadis, gibi arkadaşlarımı bu gün bile hayal mayal’de olsa hatırlayabiliyorum Sen keyfine bak, beni   merak etme, emi! Hem yalnız değilim artık, gençliğim var yanımda. Anlaşamazsak da yüce bir dağ gibidir arkamda. En azından koruyabiliyor, kollayabiliyor, bu şimdilik


Ertesi gün Askerlik Gecesinde Muhterem Nur

yeter bana. Çok uzun yıllar ayrı kaldım sadece  Ada gidişlerim iş icabın dan değil.  Almanyadan, Türkiyeye,

İstanbula bile geliş  en fazla iki günlük oluyordu. Bir şekilde bu sayfayı görürseniz ve Beni veyahut arkadaşlarımdan tanıdığınız varsa kendilerine bir şekilde ulaşmak isterim. bu yardımınızı esirgemeyiniz Lütfen. Biliyor musun? İlerde yanşlılıkla tanışacağımı anlattı bir gün bana. 

Üsküdar evimizin Bahçesi

Dedim ya, sanki kahin. Gözlerim fal aşı gibi açılmasına rağmen, nedense inanmadım ona. Güya yaşlılık, her şeyden koruyacakmış beni. Bilginmiş, aydınmış, sevecenmiş. Pamuk gibi sakalları varmış bir de. Bir de sonu olmayan uzun bir yolculuk için hazırlık planları… Arkadaşlarımı göremedenmi? Kendileriyle bir türlü irtibata geçememenin sebeplerinide araştırıyorum…  Bir Ömür dört farklı yaşam, ortam herhalde ne demek istediğimi anlatıyordur. Büyükada’da başlayan yaşamım belkide orada huzur bulacak, hep öyle olmazmı…Dikilen tohum nekadar dallanıp budaklansada kökü neredeyse orada kurur yok olur nedense. Sahi bu konuda sen ne düşünüyorsun? Tanıyayım mı kendisini? Yoksa tanımaya kalmadan keseyim mi nefesimi?

Benimki de saçmalık işte. Sana yazdığım bu mektubu hangi adrese postalayacağımı bilmememe rağmen, bir de cevap beklemek saçmalık değil de nedir sanki. Herhangi birilerine mi okusam acaba? Belki kulaktan kulağa yayılarak varır sana. Ne malum, bir bakmışsın aynı yolla senden cevaplar gelmiş bana. Bunu umut ederek, sabırsızca bekleyeceğim.

Hissettin galiba, küçüğüm Memoş bana arkanı dönüyorsun. Biliyorum senin gözlerinin önünde beliren resimlerde bulanık, belkide sararmış sandıktaki yerini almış. Sardıkça bantı geriye, resimler daha da bulanık. Sahne hep aynı sahne. Suflede gelmiyor artık oyuncular yorgun kaybolmuş, tükenmiş ezberlerde. Ben kendi geçmişimi ararken kendimde seni buldum. Tekrarı oynanmayacak oyunun tozlu sahnesinde.

Zaten gençlikte  çocukluğumuzu   Büyüdüğümüzde gençliğimizi aramak  saçmalamak  kırkındansonra Bazen çocuk, bazen gençliğe heves etmek değilmidir bizleri yoran.

Seni çok sevdim çocukluğum, Gençliğim. Hoşça değil mümkünse hep çocukça kal.  Günün sonunda  zaten çocuk gibi oluyor ya insan  Annemden bilirim. Son  zamanlarında  çocukluğumda bana yaptığı asker lokmalarla, kandırarak, besleyerek az da olsa yedriebilirdim  annemi. 

 

 

Mehmet Tevfik Özkartal
Memoş

12.Nisan 2000

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer

Yazan: 02 Nisan 2024  
Kategori: Video Yazılarım

Bu gün geriye baktığımda bu yazımı okurken gülümsemesini kahkaha atışlarını görür gibiyim. Eskiden’de çok yakışırdı gülmek ona. Gülmekten asla vazgeçmemesi gerektiğini defalarca söylediğimi hatırlıyorum. O güldüğü zaman etrafa yaydığı mucizevi ışık ısıtırdı sanki içimi. Kalbimdeki, acılar kafamadaki sorular bir bir yok olurlardı sanki. Kaderimizdi bizim; hiç ummadığımız bir anda bizi uzun yıllar önce biraraya getiren. Beklenmeyen bir girdabın fırtınalı bir aşk denizinin içine sürükleyen, öyle bir bir aşktı. Bu aşk hem bu kadar gerçek, bir okadar  doluydu. Öyle bir aşktı bizimkisi hem bu kadar yakın hem bu kadar mesafeli yaşanabilirdi. O unutulmayan yıllar da yaşadığımız bu ölümsüz aşk, heyecan, mutluluk, bilinmezlik, karmaşa ve sessizlik. Çünkü bu bizim imkansızlıkları giyinmiş aşkımızdı kahkaha, gözyaşıydı ve aksesuarları bir vardı bir yoktu. Tesadüflerin kurbanı da olsa fırtınasına kapıldıkları aşk denizini geçmeleri çok zor görünüyordu. Çok uzun günler, haftalar, korkutucu bilinmezliğin içinde savruldu bu aşk. Kalplerde iz bırakacak kadar masum, hiç bir zaman unutulmayacak , belkide iki delinin yazılmamış hikayesi olacaktı. O benim nefesimdi; ben nefes aldıkça ruhum ona, unun nefesinde bana doğru esen rüzgarlarda bulaşacaktı. Sarhoş düşlerim, sınanmış dualarım, gerçekliklerim, hayallerim, umduklarım ve umupta bir türlü bulamadıklarımdı  benim bu aşkta. Çok sevdiğim, saygı duyduğum bir hayatım, çok yaşadığım hayal kırıklıkları ve kararsızlıklarım, çok sövdüğüm Kalbim var, mantığım var hatta bazen bu ikisini koordine edemeyen iki farklı ruhum var benim.  Bazen durasım, bazen oturasım, bazen kalkasım, bazen konuşasım, bazen susasım var ve hatta bazen yazasım bazen bozasım var. Benim sessiz çığlıklarım, hüzünlü kahkahalarım, sudan çıkmış balık misali sınanmışlığım hatta yaşamışlığım var. Susuzluğum, sessizliğim, bazen şen şakrak neşeli kalabalıklarım, bazen unutulmaz anılarım, saklı mucizelerim, savrulduğum fırtınalarım var. Hayatımın içinden hayat, beğenesim sonra da onları kalemimle kağıda döküşüm var. Sayfalarca, metrelerce  yazdığım mektuplarım var benim. anlarım, tecrübeyle sabit hatalarım var. Benim duymuşluğum, görmüşlüğüm, şaşırmışlığım,Okuyun bakın size anlatacaklarım var! Her şeyin çok uzun bir zaman içindeki küçücük bir an!a bir saniyeye bağlı olması komik değil mi? Her şeyi değiştirebilen kısacık bir an. Vermezlerse kaçarım diyen sözleri var. Bir ömür içindeki küçücük bir kırılma noktası. Bir anlık bir bakış, anlık bir dokunuş, bir anlık karşılaşma, ani bir tesadüf ya da bir an‘lık dikkatsizlik. Çaresizlik diz boyu! Hayatımda her şeyin an‘larla yönetildiğini fark ettiğim günden beri böyleyim ben.

Şimşek gibi çakan kırılma noktalarının hayatlara yön verip, geri kalan her şeyi şekillendirdiğini kabullendiğim günden beri, sadece o anı yaşamaya çalışıyorum. Anlık olaylardan keyif alıp, anlık üzüntüler duyuyorum. Çünkü çok uzun sandığımız hayat bir an bir nefes kadar kısa aslında ben o anlara takılıp geçen zamanı onun hissettirdikleriyle yaşıyorum, hepsi bu! Ve ben; beni vuran, beni uçurumun kenarından aşağı bırakan, beni donduran o son anı yaşadığımdan beri, devamını düşünmeyi bıraktım düşünmüyorum. Ne gerek vardıki? şu anı yaşamak dururken o anı her şeyi uzatıp kafa yormaya, bekleyip umut beslemeye, üzülüp kırılmaya, kızarıp bozarmaya, kırgınlıkları düşünerek vakit harcamaya ne gerek vardı? Susarak sessizliğimi dinlediğim o uzun geceden sonra, kendi sessizliğim gecelerin girdabında savrulurken ve tam‘da olmam gereken yerdeydi. Buydu aslında. Hayata tutunabilmek, içimdeki karmaşayı dindirebilmek ve kaldığım yerden devam edebilmek için kendime anılar yaratmaktan vazgeçtim. Şuursuzluğu seçtiğimi sanmayın sakın, zaten ben hep böyleydim. Değildim, hayır! Hiç olmadığım kadar umursamaz, bir o kadar havai, çingen misali uçuk, hatta zaman zaman bencil ve egoist değildim ben. Hayata daha yeni başlarken ve her şey çok daha basitken, dünya günlük güneşlik ve herkes yanı başımdayken arkam sıvazlanırken ben, bu ben değildim. Aksine; henüz askerden yeni dönmüş yolun başlarındayken daha ağırbaşlı biriydim. Daha makul düşünür, daha emin adımlar atmaya çalışırdım. Daha planlı yaşar,  kuralları çiğnemeyen yapıdaydım. Doğrusu büyüdükçe olgunlaşmadım, olgunlaştıkça büyüdüm ve hayatın çok da önemsenecek bir yanı olmadığını fark ettim.

Şaşırtıcı, değil mi ?

Değil aslında. Çünkü kısacık hayatımız böyle bir şey işte. Kafya takmaya  değmeyecek kadar sıradan. Ağırlığını fark edip önemsediğin an ise yükü üzerine düşecek kadar da kudretli. Durup düşünüyorum ve kısacık, saniyelik Hayatların bizi yönettiğine şahit olduğum o geceye gidiyorum. Beni şimdiki ben yapan o ilk geceyi. Düşünüyorum, gülümsüyorum, sersemleşiyorum, panik yaşıyorum, korkuyorum, sakinleşiyorum, tekrar gülümsüyorum ve olduğum ana geri dönüyorum. Ve ben galiba hayata; bir tek o anlık bakışı düşünürken takıyorum. Gerisi hikâye. Dedim ya, o bakış ve gerisi; gerçekten koca bir hikâye! Çünkü haşmetli hayat, sürprizlerle dolu yüzünü ilk kez yılların ardından o gün çıkardı karşıma. O günün seherinde bir anda kaybettiğim gibi buldum onu. Kaybettiğimde gençtim, toydum ve kanım deli akıyordu. Sabır denilen şeyin ne olduğunu tam olarak öğrenmediğim yaşlarımdı. İşte bu sessiz çığlıkla birlikte, içimden ani bir öfke dalgasının yükseldiğini hissettim. Anlık bir refleksle yerimden kalktım, yanımdaki sandalyeden hızla çantamı çekip aldım ve omzuma astım. Üzerimi şöyle bir düzelttim ve gözü dönmüş hareketlerle hem de öyle uzun uzun düşünmeden ve ne yapacağımı bile bilmeden. Fişi çektim ve hızla kapattım. Madem beni bu kadar ay sonra adam yerine koymuyorlardı ve kimsenin beni böyle yermeye hakkı yoktu. Artık birinden acısını çıkartmalı ve hesap sormalıydım. Peki ya o duyguya kapılmasaydım, gülebilseydim ve dün öyle hissetmeseydim ne olurdu?

Kapının önüne geldiğimde durup, şöyle bir soluklandım, aldığım derin nefesle biraz olsun sakinleşmeye çalıştım ve ikinci kez düşünmeme fırsat vermeden kapıyı hızla açtım. Bir süre durdum ve etrafı inceledim, söylemek istediğim şeyler beynimden bir bir akıp geçerken cesaretimin kırılmaması için içimdeki öfkeyi beslemeye devam ettim ve sonunda vaz geçtim. Bir süre öylece durdum ve bir şeyler yapmasını bekledim. Yapmadı! Ben daha sakin geri döndüm  Hiç kimse beni aklımdan dahi geçirmediğim konular hakkında töhemet altında bırakamazdı. Yılların ardından öğrenmesi gereken ve hatta aptalca gördüğüm ruh halim böyleydi. Çok kırılmıştım yazma fikri aklıma geldiğinde; Aklımdan ilk geçen şey tam da buydu işte. ‘’ Güven, sevgi ve saygı kaybetmemiz gereken duygularımdı. Leyla ile Mecnun Kerem ile Aslı birleşebilselerdi aşklarıda bu kadar büyük olmazdı diye düşündüm. Aşk ve ayrılık birbirini besleyen iki duygu biri olmazsa diğeri var olamaz. Aşk ayrılığı başlattı ayrılık aşksız yapamadı. doğan çocuklarımzın adı Sevgi olmalıydı ama kızımız olmadı.

Biz ise hiç bir şey yapmadık. En azından doğan çocuklarımızla yaşamayı becerebilmeliydik. Umuda doğru koşabilmeliydik kırmadan dökmeden.  Şimdilerde bakınca gerilere başarabildik sanırım. Aslında Benide büyütmüştü.  Her istediğine sahip olan Memoşa bile  tahammül edebilmiş yıllarca  vazgeçmemişti  sevdasından. İki deli yürek aklımıza estiği gibi yaşarken  o hep yarınların hesabını yapandı.  Benden daha fazla sorumluluk alır aile birliğini  öncelerdi. Rahmetli Annemin  en svdiği gelini olmuştu. Benim aksime  ailemi toparlayan bir arada tutandı.  Çöp çatan çattı iyiki de çattı.  Hakkını ödeyebiliremiyim bilmiyorum. Kalbini kırdığım zamanları affettirebilirmiyim onuda bilmiyorum Bildiğim tek şey Haticesiz bir hayata tahammül edebilirmiyim sanmıyorum. Bu sebeptendir ki Tanrımdan istediğim tek şey  onsuz kalmamak adına ondan önce Hakka kavuşmak. 

Biliyorum saçmalıyorum yine hemde bu doğum gününden önce.  Gayem seni üzmek değil. Seni nasıl  sevdiğimi  anlatabilmek ti. Bu gün doğum günün Hatcam tüm dileklerinin gerçek, geleceğini oluşturacak her yeni bir  yılın sonunda  sağlık lı kalarak  her yeni gün’ün bir öncekinden daha güzel ve isteklerine uygun, seni mutlu edecek şekilde olmasını dilerim Gök Tingriden. Bu vesile ile yeni yaşını ve doğum gününü kutlarım. Sağlık ve mutlulukla kal . sevgili eşim.

 

MehmetTevfik Özkartal

   01 Nisan 2024

         Şarköy.

 

 

 

Dünya kadınlar günü ve Türk kadını

Yazan: 08 Mart 2024  
Kategori: Almanya, Başlangıç

Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır.Orta Asya’dan Anadolu selçuklu devleti dahil kurulan  Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde, hakanların yanında Hanım adı verilen eşleri de söz sahibiydi.  Bilge Kaan Han seçildiğinde Beylerine şöyle der  Beylerim beni Başınıza Han seçtiniz  Var  olun Yanlız bilmeniz gereken  bir şey vardır yanımda oturan eşini gösterir ve  şöyle der!..   

Bilin ki Ben sizlerin han’ı isem  Eşim de benim Hanım’ dır.  Yönetimde benim kadar söz sahibidir. Türk Kadını ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katıldıkları gibi ev işlerinde’ de hünerlerini ortaya koyardı.

Türk töresinde kadın seçer eşini. En güçlü, hünerli erkeğin eşi olmasını ister. Devleti Aliye osman’ın kuruluşunda bile Beylerin yanında güçlü hanımları olmuştur.  Yavuz Sultan Selimin Hilafeti getirdiği güne kadar kadın her zaman ön planda yer alırdı. Muaviye ve arabın kültürünü İslam dini olarak sunulması ile türk toplumunda

kadının  değiştirilme süreci başladı. Mustafa Kemal Atatürkün İstiklal mücadelisinden başarılı çıkması ve Türkiye Cumhuriyetinin ilanı ile Türk kadını, Tüm dünya devletlerinde bile kadının elinden alınmış haklara kavuştu.

Mustafa Kemal Atatürkün meclise sunduğu teklif ile  Medeni  bilinen Avrupa da bile kadınlardan esirgenen bir çok hak Türk kadınına verilmiştir. bunlara seçme ve seçilme hakkı da dahildir.

Ne yazık ki nümüz de İslam dinini işaret ederek bu haklar tekrar ellerinden alınmak istenmektedir . Böyle bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Ey Türk  kadını unutma Dinimiz de bile Rahim und Rahman olan sensin. Erkeklerden bile daha güçlü olduğunu uutma.  Yaradan da sensin Affedende sen.

Bu vesile ile Türk kadınlarınının Dünya kadınlar gününü Kutluyorum.

 

       08 Kasım 2024

Mehmet Tevfik Özkartal

  

 

 

 

23 Haziran denince Tardu ve Jennifer gelir aklıma

Yazan: 24 Haziran 2023  
Kategori: Video Yazılarım

Vicdan ve nezaket ilişkilerin sihirli kavramıdır derdi rahmetli Babam Eh Tardu’da  böyle bir eş oldu. 11 Yılın sonunda  anladığım Tardu’nun Dedesinini daha çok dinlemiş olduğunun ispatı gibiydi. Evlilikler bu doğrultu‘da her iki tarafın anlayış içerisinde  davranmaları ve buna rağmen karşı taraf değişmiyorsa  Senin bu hareketini doğru bulmuyorum, desteklemiyorum ama çocukların ve evin geleceği için şu an bunu bir tarafa bırakıyorum demek yanlıştır. Bunu unutmadım deyip tartışmanın bitirilmesi, karşı tarafta suçluluk duygusu bırakır.

Böyle durumlarda onaylamadığını açıkça söyleyip ama evde olay çıkmasın, huzursuzluk olmasın diye bunu bir kenara yazdım diyebilirse sorunlar halledilebilir. İlişkilerde iki tane sihirli kavram vardır. Biri şefkat biri nezakettir. Şefkat sevgiden daha büyüktür. İçinde empati de vardır. Nezaket de saygıdan daha büyüktür, içinde merhamet vardır. Merhametli ‘‘Vicdan‘‘ Evliliğin ilk gününden itibaren aile içinde şefkat ve nezaketi, iletişim biçimi haline getirmek demektir.  ki Tardu ve Jeniffer de bu saydıklarımın hepsi Fazlasıyla mevcut. Tabi Rahmetli Babamdan en önemli öğreti; Bir erkek olarak Eşine hiç hayır, olmaz, dememelisin. İstediği şeyleri yapmayacaksan bile tamam canım hallederiz merak etme gibi laflar ile avutmalısın eşini aksi davranışlar Nezaket ve şefkat lı olmanın dışına çıkmamalıdır. İnşallah nice  50 li yıllara hep böyle mutlu olun .

Annen ve Baban

ALARAMIZ İLK GÖZ AĞRIMIZ

Yazan: 23 Haziran 2023  
Kategori: Video Yazılarım

Biz böyle özel bir günü nasıl  unutabiliriz Dedem, Babaannem yaşlandılar diyerek gönül koymayacaksın, bir yıldız büyük ve parlak doğar. Işık saçmaya devam eder. Biz seni biliyoruz, hatta bulutlar ile birlikte farklısın… İlk göz ağrımız binIerce insan arasından gönüI gözüyIe görüp ayrı bir kimIik verdiğimizsin. Her sözü büyü oIan, dokunduğu her şeyi renklerle tanıştıran muhteşem Yüreği temiz, vicdanı ile birleşmiş canımız. Eh biraz da seviliyoruz seni anlıyoruz.

Bir hüzün sakIıdır ve bin umut vardır her yeni gün doğumunda! Hüzünsüz uyuyup bin umutIa uyanman diIeğimizIe, bu yeniden doğuş olsa da Yeni yaşın ve doğum günün kutlu olsun sağlık, mutluluk, sevgi ile nice mutlu yıllara derken, sana olan inancımızı yitrimedik. Sana İnanıyoruz. Bin umutla bir anönce dönmeni bekliyoruz.

Deden ve Babaannen

MEHMET KAAN DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN

Yazan: 08 Haziran 2023  
Kategori: Video Yazılarım

Tek Erkek Torunum; böyle özel bir günü nasıl unutabiliriz. Dedem, Babaannem yaşlandılar diyerek gönül koymayacaksın. Bir yıldız büyük ve parlak doğar. Işık saçmaya devam eder. Biz seni biliyoruz, Ne kadar değerli olduğunu tekrar tekrar anlatmamız gerek yok sanırım….

Mehmet Kaan’ımız binIerce insan arasından gönüI gözüyIe görüp ayrı bir kimIik verdiğimiz değilsin. Her sözü büyü oIan, dokunduğu her şeyi renklerle tanıştıran muhteşemYüreği temiz, Biricik torunumuzsun. Eh biraz da tembeldin şimdilerde değiştin. Daha bir güzel görünüyorsun artık gözümüze. Hüzünsüz uyuyup bin umutIa uyanman diIeğimizIe, bu yeniden doğuş olsa da Yeni yaşın ve doğum günün kutlu olsun sağlık, mutluluk, sevgi ile nice mutlu yıllara derken, sana olan inancımızı yitritmedik. Sana İnanıyoruz. Mehmet Kaan böyle devam.
Deden ve Babaannen

ANNEME SON MEKTUBUM

Yazan: 13 Mayıs 2023  
Kategori: Video Yazılarım

Bugün anneler günü, günlerin en güzeli. 14.Mayıs 2023 Ülkemde Cumhur Başkanlığı seçimleri var Eee yani 14 Mayıs Anneler gününe denk getirmişler günlerin en güzelini. 13 Mayıs 2023 Cumartesi Bu durumda ne olur ne olmaz diyerek bir gün önceden kutlamak istedim anacığımın Anneler gününü. Geçmiş zaman olsa Bir demet çiçek, Bir pasta, belki sahip olmak istediğin bir hediye. Ne kadar basit geliyor bu günlerde gözüme. Sana gönderecek hiç bir şeyim de kalmadı. Ben kendimi hiç affetmeyeceğim ki. Nasıl oldu da sevgili oğlunun aklına uydum götürdüm seni Empati denen zulüm yuvasına. Seni orada bir başına bırakıp giderken anlayamadım o son gözlerime bakışını. Sen ki dünyaları sığdırdın yüreğine biz seni sığdıramadık hiç bir yere. Senden özür dilemeye bile yüzüm yok.

Oktarın Düğününden sonra göndermemeliydim seni geriye. Sarıp sarmalamalıydım seni diyeceğim ama nerde. Daha ikinci hafta da başladın evimi özledim muhabbetine. Zaten seni evinden ayırmak ne mümkün. Evinden ayırmak demek Ziya beyden ayrılmak gibi bir şeydi senin için anlıyorum. Ama be anam sana da bakıcı dayandıramadık ki. Mezarınız’da bile pencere açtırmak istemenden belliydi zaten. Şimdi çok uzaklardasınız. Belkide yanıbaşımızda bilemiyorum. Bildiğim tek şey Babam gibi onun gibi yüce gönüllü olabilmekti. Hem doğduğum günden hem de Ameliyatımla tekrar hayata dönüşümün sebebi olduğunuz için her gün her zaman Rabbime şükrediyorum.

Bu mektubumu bitirdikten sonra Ablamı arayacağım Anneler gününü kutlamak için. derdim ama onu da yolculadık yanınıza  ben ne ediyim şimdi Allahtan bir yedek Anam var diye avunurken onu’da aldınız yanınıza. Bu arada baldızıda gönderdik uçmağa e göz kulak olun bir az.   Çekirdek ailem vallahi kıskanıyorum ha. En azından kendimi avutuyorum. Tekrar beraber olabileceğimiz umudumu yitirmeden Bizleri unutmayın. Arada sırada da olsa aklınıza gelelim aynen izlerin yaptığı gibi. Anneler gününde belki duyarsın hissedersin diyerek yazdım bu satırları. Elimi kalbime götürdüğimde yanımda olduğunu hissediyorum. Lütfen; arada sırada da olsa Rüyalarımda ol be Anam. Hem Babam, sen, hatta yanınıza   gelmiş kim varsa cümle akrabam eşim  dostum, yapamadıklarım yüzünden her birinden özür diliyor affınıza sığınıyorum.         

                                                     

Mehmet Tevfik Özkartal ( Memoş)

            13.05.2023 Nürnberg

                                  

YEĞENİM AYHAN-DENİZ İN DOĞUM GÜNÜ BU GÜN

Yazan: 26 Nisan 2023  
Kategori: Video Yazılarım

Hayatın en güzeI anı herşeyden vazgeçtiğiniz zaman, Bizi hayata bağIıyan biri oIduğunu düşündüğünüz andır.

Resmin üzerine tıklayınız lütfen

O ki binIerce insan arasından gönüI gözüyIe görüp ayrı bir kimIik verdiğimizdir.

 Her sözü büyü oIan, dokunduğu herşeyi kutsaIIaştıran muhteşem insandır.

Bir hüzün sakIıdır ve bin umut vardır her yeni gün doğumunda!

Hüzünsüz uyuyup bin umutIa uyanman diIeğimIe, bu yeniden doğuş olsada.

Aslan yeğenim.

MİRAY ÖZKARTAL BU GÜN DOĞDU

Yazan: 19 Mart 2023  
Kategori: Video Yazılarım

Aşkım dedem böyle özel bir günü nasıl unutabilirim ki, bir yıldız büyük ve güzel doğar. Parlamaya devam eder ve ben seni biliyorum, hatta bulutlar ile birlikte farklısınşu an dinlediğin Söylediğimve yazdığım Türkçe sözler tamamiyle Gönülden geliyor. Tercümesi zor  Dilerim yeni yaşında mutlulukların en iyisini en güzelini yaşar, hayatın boyunca ailen, arkadaşların, sevdiklerin ile sağlıklı bir hayatın olur. İnşallah yüzün hep güler, neşeni hiç yitirmezsin. Birlikte nice mutlu yıllara. Yeni yaşın ve doğum günün kutlu olsun.

Umarım Aşkım Dedem günün birinde Baban Türk dilini de öğretir ve ben yaşarken seninle sohpet etme keyfini yaşarım.

 

 

Sonraki sayfa »