DEĞİŞEN NESİL ve YANLIZLIK

Herkes ilişkilerini tartar oldu yardımlaşmak’sa hayal ürünü gibi, dostluk kurmaya hevesli gözükmüyor isanlar, belki de insan olmanın gururu unutuldu.

Yanlızlık

Yanlızlık

Kütürel yapılarımız farklı, Mesleklerimiz farklı, eğitimimiz farklı, gurbet elde yaşadığımız ülkeler, şehirler bile farklı ya hissettiklerimiz..! Değişen dünyada ilişkilerimiz bile farklı. İlişkilerin yasası değişiyor. Nasıl değişmesin’ki? biz insan olarak değişiyoruz. Duygusal ilişkiden anladıklarımız algıladıklarımız, değişiyor. En temel ihtiyaçlarımızdan biri güven, güvenmek, güvenilmek ama, artık en çok yaşayamadığımız, en çok kaçtığımız, en eksik kalan sevgi değişiyor. Yavaş, yavaş klasik ilişki modelleri, ortadan kalkacak gibi gözüküyor. Endişeliyim yerlerini ne alacak? Aradığımız nedir ve bizleri neler bekliyor?

Aşk’ta; kimse tek gecelik ilişkiler yaşamaya hevesli gözükmüyor. Fakat kimse de başkasının kendi hayatının içine dahil olmasına, tam olarak rıza göstermiyor. Eski Türk filmlerinde yaşanan aşklar inandırıcılığını yitirmiş bile olsa daha hala hafif bir tebessümle de olsa izleniyor. Evet inandırıcı değil, bu kadar’da olmaz derken, içimizde bir yerlere dokunuyor. Özlediğimiz, hayal ettiğimiz, unutmaya mahkum edilmiş duygularımızı tekrar  yaşayabileceğimize dair umut taşıdığımız bir yerlere…!

Libe

Ağaçlar bile sarılmışken

Kendi yaşadıklarımızı unutmuş tekrar yaşamaya, korkularımızı belki filmlerde TV programlarında, dizilerde izlediğimiz yapay kahramanlarımızda mı yaşatmaya çalışıyoruz. Zavallı halimiz ve dost yoksulluğumuz içinde tutsak kalmışız. Sadece tutkulu dostlukların, sevginin ve aşkların, mutlu sonların anlatıldığı romanları okumaya itiyor bizi. Dedim ya mesleklerimiz farklı, kültürel yapımız farklı, eğitimimiz farklı, hatta yaşımız, yaşadığımız şehirler, ülkeler, farklı. Geriye kalan tek bir şey var; Hissettiklerimiz  hep aynı…! hayatımıza bir şekilde giren ileri teknoloji illetti, yaşamımızı kolaylaştırırken, belkide kazandığımız paralarla diğerlerinden farklı olmanın, farklı gözükmenin yollarını aratıyor bize. Daha lüks arabalara binerken, daha konforlu Gökdelenlerde, Dairelerde, evlerde yaşarken, ve daha çok vitrinlere bakarken, daha çok şey öğrenirken, artık herşeye daha çabuk sahip olabiliyorken, yalnızlaşıyoruz galiba. Daha bir vurdum duymazmı oluyoruz hayata?

Birine kendini anlatmak zordur; hatta onu hayatına sokmak daha da zor gelir insana. Bir de onun hayatına girmek istersen, birlikte yeni bir şeyler öğrenmek, günümüz de yeni yerler görmek, onu daha yakından tanımak, ondaki güzellikleri keşfetmek için emek harcamak, bazen hatalarını hoş görmek, bazen hata yapmak, karşındakini incitmemek uğruna, yanlış anlaşılmamak için çaba sarfetmek, hastayken ona bakmak, güzel bir iki laf etmek, bize giderek daha mı zor geliyor acaba?

Bencilleştik hayatı hiç yorulmadan, hiç sıkıntı çekmeden yaşamak istiyoruz. Kimse gelip düzenimizi bozmamalı, biz kimse için fedakarlık yapmamalıyız. Kimseye içimizi açmamalı, yardım eli uzatmamalıyız.Kimsenin sıkıntılarına, dertlerine ortak olmamalıyız. Artık kimseyi mutlu etmek için uğraş vermemeliyiz. Zaten bizim bizden başka kimimiz var’ki? Peki, hiç sebep yokken, iç sıkıntılarımızın, uykusuz gecelerimizin, durduk yerde ağlamaklı olmamızın, bizden çok uzakta cam ekranın arkasında, sanal alemde dost ve mutluluk aramamızın nedeni nedir?  Derinden hissettiğimiz yalnızlığımız, vurdum duymazlığımız, yarattığımız stres’in nedeni…! 

Yeni Dünya düzenin’de yeni ve eski neslin yakalandığı yeni bir virüsün ilk belirtileri olsa gerek.

Ne dersiniz dostlar?

Mehmet Tevfik Özkartal

 

Bu yazı; ”Gazete Bayern”  26 Mart 2010 tarihinde Yazarlarımız kategorisi altında yayınlandı.

Google AdSense kodunuzu buraya girin.

Yorumlar


Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!