NE KADAR ÇOK DİNLERDİK BİR ZAMANLAR

Yazan: 12 Haziran 2013  
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam

Kimselere anlatmadığım düşlerim vardı ve kimsenin bozmasına izin vermediğim düşlerim. İçinde saklı sevdam olan belki onun bile  bilmediği, anlatamadığım dokunulmamış, kirletilmemiş, bozulmamış düşlerim. Arkadaşlarım dostlarım vardı arada bir de olsa beni bu kadar mutlu eden belkide onlardı. Kimseler bilmezdi sevdamın büyüklüğünü, ellerin avuçlarımdayken. Masallar anlatır şiirler yazardım sana. Düşlerimi anlatırdım birer birer. Nerden çıktıysa şu yabancı ülke… Gidiyorum bile demeden gidişin hiç beklemediğim bir zamanda, henüz daha ellerin avuçlarımda. Zorunlu göçten ilk defa nefret ettim. Kimselere anlatamadığım düşlerimi çiğniyerek gittim. Geride bıraktığın kırkbeşliklerden başka bir şey kalmamıştı yaşamımda. Ne kadar çok dinlerdik bir zamanlar. Sen gittikten sonra yanlız dinledim. Her mektubunu okuyarak ezberlemek isterdim. Yazmak sevdamı satırlara dökmek için neler vermezdim. Sonunda çaresiz sensiz yaşamayı öğrendim yeniden ve dinlemeden bir daha hiç bir rumca şarkıyı seni bana hatırlatan. Şüpheler ve deli düşüncelerim kafamda. Devamını oku

21 ARALIK VE BU GÜN

Yazan: 31 Aralık 2012  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

On gün önce kıyameti beklerken bu gün yeni bir miladi yıl olan 2013 e kavuşmanın mutluluğunu yaşıyoruz hep birlikte. 21 Aralık gecesi uyku uyumanın imkanı yok. Bir şeyler okuyunca, göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim. Önce tuvalete gideyim sonra yatarım diye düşündüm. Bu hareketimin defalarca uykumu kaçırdığını bir kez daha anladım. Tuvalet dönüşü odama girerken her seferinde  bir şeylerin hareket ettiğini gördüm. Acaba bu yaratıkları benden başka gören yok mu? Sanırım her ne kadar inanmamış gibi görünsemde 21 aralık kehaneti bir şekilde bilinç altıma işlemişti. Yeter artık! Bir korku filminin içinde miyim? Uykum parçalandı iyice artık. Pencereden dikkatli baktığımda, havanın henüz aydınlanmadığını görüyordum. Japonyada, Güney amerikada çoktan gün ışımıştı. Tıpkı bir oyun gibi. Şirirnce’de her kez kıyametin kendilerine uğramayacağı inancı taşıyor, hayatta kalma şansının keyfini yaşıyorlardı. Ben Şirinceye  oda bulamam diyerek gitmemiş, kıyameti ailem ile birlikte karşılamaya karar vermiştim. 22 aralık sabahı her şey yerli yerinde duruyordu.  Maya takvimi bir şekilde geçerliliğini yitirmiş gibi gözüküyordu. 31 Aralık 2012 Kehanetinin gerçekleşmesi için çok geç artık. Onu, bu hayattaki hicri  takvime yönlendirdim. Ve ben de kendi miladi takvimimde bir provasını daha yapabilirdim. Yine gece oldu. Gecelerin çocuğuyum ben. Savulun bakalım. Savulacak kimse olmadığına emin olmalıyım öncelikle. Gece gece başımıza dert almayalım. Başsız bile günlerce yaşarım gerekirse, o ayrı. Devamını oku

Mehmet Ulay’a mektup

Yazan: 29 Mayıs 2012  
Kategori: Arkadaşlarım

Dün doğum günündü dostum.

Ve bu gününde seni tebrik etmek istedim. Herkes gibi bir iki satırla bile kutlayabilirdim doğum gününü. Hatta bir uçakla gelip, doğum gününde yanında bile olabilirdim. Biraz daha özel olmasını istedim. Bildiğin gibi yazarken duygularımı daha iyi ifade edebiliyorum. Bende öyle yaptım.

Hayat denen zorlu yolda yürüyoruz hepimiz. Kimi zaman yoldaki engellere takılıyor, duraksıyoruz. Kimi zaman ise engelleri önceden fark ediyor ve duraksamadan yolumuza devam ediyoruz. Bu yol öyle bir yol ki, yanlız yürümek imkansız gibi bir şey. Arkadaşlığımız ve ortak dostlarımız; Bunlar olmazsa, olmazları bu zorlu yolun. Önce ailelerimiz, arkadaşlarımız ve sonrasında dostlarımız. Yaşımız ilerledi  ”Dostlar kalmadı artık” dediğimiz halde bile, varlığından ümidi hiç kesmediğimiz, inandığımız bir dosta her zaman ihtiyacımız var. Gerçek dostuluğu bulan insanlar, şanslı bu zorlu yolda. Her zaman derim “Yüzlerce arkadaşım var, ama sadece bir kaç tane dostum kaldı”  Bugün o dostlarımdan birirnin doğum günü. Yeri geldiğinde yediğimiz, içtiğimiz ayrı gitmeyen, araya giren mesafelere rağmen hiç kopmadığımız  dostum“ Mehmet Ulay’ın“ doğum günü. Değerli dostum; son zamanlarda senin işlerinin yoğunluğundan veya araya giren mesafelerden olsa gerek, pek görüşemez olduk. En son Mavi kelebeklerin setinde bir araya gelebildik. Ne acıdır ki oturup rahatça dertleşemedik bile. Çok sevdiğimiz iki kadeh rakıyı bile çok gördü hayat dediğimiz sorumluluklar.

Değerli dostum İyi niyetin, merhametin, yardımseverliğin hiç bitmesin. Ömrün boyunca yüzündeki gülücükler, hiç gitmesin. İyi ki  doğmuşsun ve iyi ki seni tanımışım dostluğunu kazanmışım. Ölmez sağ ve sağlıklı kalırsak, birlikte geçirebileceğimiz nice mutlu yıllara.

Doğum günün ve ve yeni yaşın  kutlu olsun değerli dostum…

Dostun

M.Tevfik Özkartal

BAŞBAKAN’IN AYIBI

Yazan: 21 Mayıs 2012  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı’nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul’a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.

Çanakkale Geçilemez.

Çanakkale savaşının 95. kurtuluş yıldünümüne girdigimiz bugün aziz şehitlerimiz adına kutlamalara katılan Başbakan yardımcısı Sayın  Bülent Arınç bey bile Büyük komutan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına rahmet okurken, Çanakkale Belediye Başkanı’nın konuşmalarından sonra Cumhur başkanımız, Başbakanımız’ın gönderdiği mesajları dinledim TRT televizyonundan. Kulaklarıma inannamadım. O kadar konuşmacı, ve mesaj gönderen devlet yönetenlerin içerissinde bir tek Devamını oku

Anneler Günü

Yazan: 13 Mayıs 2012  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Annem benim resimlerde olmasan!

Bilemeyecektim beni nasıl sarıp sarmaladığını,

Hayli zaman olmuş ayrılalı  dizlerinin dibinden.

Bir gün bile görmezsem melek yüzünü,

Hasretim büyür Özlemim artar derinden. Devamını oku

Zaman Tüneli

Yazan: 16 Nisan 2012  
Kategori: Büyükada

Hatırladıkça kederleniriz, gülümseriz.  ; “Kırk yıl geçmiş aradan ayrı ,ayrı bitsin artık buluşalım deriz…

14 Nisan Büyükada Film

” Umudun sönmediği ama tükenme noktasında olur insan dinlediğimiz şarkıları  dinlerken

“Kırk yıl geçti…” Dile kolay kırk yıl geçmiş aradan, kimi zaman yaşamın meşakkati, kimi zaman mesafelermiydi bizleri ayıran.Aslında hiç biri değildi. Biz baştan kaybetmeye mahkum  edilmiştik sanki yaradan tarafından. O kadar genç ve bir okadar masumduk’ki, kaderin bizlere   oynadığı oyunun farkında bile değildik. Kendimize geldiğimizde ise çoktan kaybetmiş, yitirmiştik birbirimizi.

Yola çıktığımda kırk yıl görmediğim kaybettiğim can dostuma bir an önce kavuşabilmek, gözlerinin içine bakabilmek duygusu kaplamıştı yüreğimi. Dinlenmek mola vermek gibi hayati gereksimleri bile unutmuş sadece yola konsantre olmuştum. Sorsalar bu gün nerelerden hangi yollardan geçtiğimi bilmiyorum.

Globalleşen dünyamızda iyi diyebileceğim tek şeyin: izlerini bir şekilde kaybettiğim arkadaşlarımı bulmak olmuştu. Beynimin bir köşesinde hapsettiğim anılar yavaş yavaş renklenmiş,  resme dönüşüyordu gözlerimin önünde.  Kalan ömrümü nasıl geçirmem konusunda bir karar verememişken yaşam çizgimde bana mutluluk vermiş ne varsa arayıp bulmalıydım. Bir şekilde  yüzleşmeliydim geçmişimle. Anılar, dostluklar, Aradaşlıklar uzun zamandan beri hapsettiğimiz hatıralar salıverilmeliydi hapsedildikleri hücreden. Ne kadar da çok şey bırakmışım meğerse arkamda farkında olmadan. Devamını oku

Pişmanlıklarım ;

Yazan: 14 Nisan 2012  
Kategori: Side

Nasıl bir şeydir biliyor musunuz?

Bir bina düşünün, en üst katından, bir köprüden ve ya daha yüksek bir yerden, aniden aşağıya itiliyorsunuz. Neden? aşağıya atlamak gibi bir isteğiniz de yokken . Düşerken görülmeye değer bir manzarayı ters dönünce, yıldızları görüyorsunuz. Kayacak bir yıldızın hemen ardından dilek tutmak için çabalarken, hızla aşağıya düşüyorsunuz, ne sizi tutan bir dost eli, nede tutunabileceğiniz bir ip, var etrafta! Sadece hızla düşüyorsunuz… Devamını oku

Yitirdiklerimiz

Böyle bir yazıyı kaleme alma fikri Can dostum Ligori Tomurcuk Gül’ün küçük kız kardeşi Rodi Tomurcuk Gül’den aldığım bir e’mail ile başladı.

Ağlama gelinim ağlama,

Mor yemeniler bağlama,

Yolcuyuz yolumuzdan eyleme.

İle başlayan ve kendi sesi ile seslendirdiği bir Türküyü dinlediğimde başladı. Türkü Mübadele yıllarında Lozan antlaşması ile Anadoludan – Yunanistana  göç etmek zorunda bırakılan 200 bin Karaman  Rum Ortodoks Türkleri ile birlikte göç etmiş. Kapadokya yöresine ait olan bu türkü şimdilerde Anadoluda malesef okunmuyor.

Anadolumuzda yaşayan bir kültürü,kardeşliği nasıl acımasızca yok ettiğimizin hikayesini okuyacaksınız.

Orta Anadolu’da yaşayan Rumlar’a ‘‘Karamanlılar’’ denirdi. Bunlar Ortokods Hıristiyandı; ama Rumca bilmiyorlardı. Ana dilleri de Türkçe’ydi. Bu yüzden aslen Türk oldukları, sonradan Hıristiyan oldukları söyleniyordu. Ancak 1924’te mübadele sırasında Anadolu’daki tüm Rumlar Yunanistan’a göç ederken, Karamanlılar da Hıristiyan oldukları için Rum kabul edildiler. Kapadokya’dan Yunanistan’a gittiler; ama orada da ana dilleri olan Türkçe’yi korudular. Öyle ki, Yunanistan’da doğmuş, bugün 60-70 yaşlarında olan çocukları bile Orta Anadolu şivesiyle Türkçe konuşuyor. Anadolu’ya olan bağlılıkları ise hala sürüyor.

Rumlar kendilerinin Likyalıların, Frigyalıların, Kayralıların, Lidyalıların, Truvalıların çocukları olduğunu söylüyor. Çoğu tarih kitabı da bu tezi doğruluyor. İstanbullu, Sakız Adah, Kapadokyalı, Kayserili, Gökçeadalı, Kastamonulu, Bozcaadalı, Muğlalı, Konyalı, Nevşehirliler. Yani hiçbir Yunanistan’dan buraya getirilip yerleştirilmemiş.
Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Başkam Dimitri Karayani; biz de tıpkı sizin gibi, öz be öz bu toprakların evladı olan Rumlarız.” Devamını oku

CAN DOSTUM

Yazan: 14 Şubat 2012  
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam

Tüm haftanın yorgunluğunu üzerimden atmak, olanları unutmak ve güzel bir pazar gününe uyanmak umuduyla girmiştim o gece yatağa. Yatağa girdiğimde bir an olsun bütün sıkıntılarımdan kendimi soyutlayıp kapatmıştım gözlerimi, eşime göre; sıkıcı, berbat zor bana göre; yaşam, sevinç, güzellik, sürprizlerle dolu bir dünya.
Bu şekilde uykuya dalan İhsan öğlene kadar uyurdu  herhalde; nerde! Gözlerimi bile kırpmamıştım bütün gece. Staki ile son yazışmam’da yıllardan beri aradığım dostumun beni, arayacağı haberi; yetmiş artmıştı uykumu yenmeye.
Gözlerim açık yağmurun sesi kulağımda, kuş cıvıltıları konser veriyorlar sanki sabahın seherinde. Kalktım, pencereye yöneldim. Artık sıgara dumanından rengi belli olmayan perdeyi biraz araladım. Hava kapalıydı. Bulutlar gökyüzünü kaplama konusunda adeta birbirlerine nazire yapıyorlardı. Bu, içi gibi kapalı ve ağır havayı görünce keyfim kaçmıştı. Bilgisayara baktım; bir haber yoktu hennüz dostumdan. Canım sıkılmıştı, aceleyle giyinirken, bir an önce dışarı çıkp hava almak istiyordum. Devamını oku

Lydia’ya mektup var

Yazan: 05 Şubat 2012  
Kategori: Yayınlanmış yazilarım

Gözlerinde çocuksu bir bakış arıyorum!
Kollarını açıp çağıran, sarılıp sarmalamak isteyen bir kadının karşısında durup bakıyorum. Gerçek misin? Senden önce bir benzerin durdu orada, onda‘ da aynı heyecanı görmüştüm. Aynı senin baktığın gibi, sevgi dolu gözleri vardı.
“Ben onun gibi  değilim” diyebilirsin. Senin yerinde olsaydım, ben de aynı sözleri söylerdim, ne kadar diğerlerine benzediğimi bilmeden.

İki yol var önümde; ya ne olursa olsun diyerek dalarım aşkın denizine bu ayın 11‘inde , ya kaçar giderim benim bunları kaldırmaya gücüm yok diye.
Gitmek işin kolay kısmı ve akıl önce kolayı seçiyor. Aslında zorla uğraşmayı da sevdim yıllardır ama tükenmiş bir anıma denk geldin. Tenim seninki kadar genç değil kalbim, zaten zorla atıyor. Kaçmak ve yok olmak en kolayı, hiç değmemiş saymak kelimelerimi aklının derinliklerine, bunu yapabilirim.

Zor olan ise kalıp savaşmak! Ancak bu savaşın yel değirmenleriyle yapılacağı kuşkusu  yiyip bitiriyor içimi. Havaya savrulan kılıcımın, sonunda kendime saplanacağından kokuyorum. Konservativ aile geleneği.
Akışına bırakabilirim her şeyi, ne olacaksa olsun diyebilirim. Sen nereye sürüklersen, oraya doğru giderim. Çarpıp durduğumda tekrar ayağa kalkar, yine yalnızlığıma sarılır, aslanlar gibi yürür giderim. Bu cesarete sahibim ama bir şartla, kalbime söz geçirmem gerekiyor.
İçim sana akmadan, hayale kapılmadan, sadece geleni görüp onunla yetinerek devam edebilirsem, zararsız çıkarım yeni başlayacak bu ilişkiden. Devamını oku

« Önceki sayfaSonraki sayfa »