CAN DOSTUM
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 14 Şubat 2012
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam
Tüm haftanın yorgunluğunu üzerimden atmak, olanları unutmak ve güzel bir pazar gününe uyanmak umuduyla girmiştim o gece yatağa. Yatağa girdiğimde bir an olsun bütün sıkıntılarımdan kendimi soyutlayıp kapatmıştım gözlerimi, eşime göre; sıkıcı, berbat zor bana göre; yaşam, sevinç, güzellik, sürprizlerle dolu bir dünya.
Bu şekilde uykuya dalan İhsan öğlene kadar uyurdu herhalde; nerde! Gözlerimi bile kırpmamıştım bütün gece. Staki ile son yazışmam’da yıllardan beri aradığım dostumun beni, arayacağı haberi; yetmiş artmıştı uykumu yenmeye.
Gözlerim açık yağmurun sesi kulağımda, kuş cıvıltıları konser veriyorlar sanki sabahın seherinde. Kalktım, pencereye yöneldim. Artık sıgara dumanından rengi belli olmayan perdeyi biraz araladım. Hava kapalıydı. Bulutlar gökyüzünü kaplama konusunda adeta birbirlerine nazire yapıyorlardı. Bu, içi gibi kapalı ve ağır havayı görünce keyfim kaçmıştı. Bilgisayara baktım; bir haber yoktu hennüz dostumdan. Canım sıkılmıştı, aceleyle giyinirken, bir an önce dışarı çıkp hava almak istiyordum.
Önceleri ferahlatıcı, serinlik hissi veren yağmur taneleri ve onları perçinleyen rüzgar bir süre sonra oldukça rahatsız etti beni . Hava hala kapalıydı.Yağmur şiddetini azaltırken rüzgar küçük çaplı bir kasırgaya dönmüştü. Boş, geniş ve ıssız Side‘nin sokaktlarında esen rüzgar, yaprak misali oradan oraya savuruyordu bedenimi. Yağmurun tekrar şiddetlenmesi ile Köşe başında’ki yeşil renkli,bol pencereli ve içinde bir sürü turistin oturduğu Erolun kahvehanesinde buluvermiştim kendimi.
Üşümüş, birazda ıslanmıştım; ancak sıcak bir çay deva olabilirdi derdime. İçeri girer girmez her zaman oturduğum boş masada bulduğum bir sandalyeye yığılıverdim, hemen tavşan kanı bir çay söyledim. Çay gelene kadar kafamın içindeki sorular dans ediyordu. Staki karıştırıyormuydu. Aslında okadar emindiki Grigory’nin Ligori olduğundan. Hadi be dostum yaz iki satır da kurtar beni şu bilimez ikili denklemden. Çayım gelmişti ,bir yudum aldım çaydan,içim ısındı, gevşeyiverdim.Kahvehanede Sahhibi çalışan personel dışında hiç kimseyi tanımıyordum. Zaten bu kış gününde ucuzcu Alman Turistlerden başkası olmazdı pek Side’de.
Moteldeki bilgisayarımı açtığımda gün çoktan geceyle buluşmuş,bir ufaklığın dibini getirmiştim bile . Gözlerime inanamıyordum! Belki üç dört kere üst üste okudum.
Mehmet,,senmisin,,? Baglarbaşı,Ogust,terzi Koco usta,,resimde cok değişmişsin buna ragmen bana hiç yabancı gelmiyor,,eğer bu sensen cok sevinirim,degilsen rahatsız ettiğim için özür dilerim…
Tam otuzbeş yıl beklemiştim ben böyle bir haberi ayaklarım yerden kesilmişti. Bara geçtim herkez şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Eh bukadar sevincin yanında bir ufak daha giderdi. Sabaha Allah kerimdi. Aynı mahallede, sokakta yan yana evlerde yaşamanın, biriktirilen anıların değerini kaybedince anlıyor insan.
Can dostum olan Ligori değil miydi? Hayat onları bu şekildemi mi karşılaştıracaktı? Evlendikten sonra Almanyaya gitmiştim aslında ona bir mektup bile yazmış cevabını da almıştım. Tekrar yazdığım mektup geri gelmişti.Ve böylelikle aramızdaki bu sıkı ve su götürmez bağ kopmuştu bir şekilde. Ligori bir çok ahbabı olmayan, sevecen,güler yüzlü, sıcakkanlı, dost canlısı ve sevimli bir arkadaşımdı. Annesi ( Mamam ) kendi Annemdan farkı yoktu kardeşi bıcır kız kardeşim olmadığıdan mı nedir benim bir tanemdi. Yabancısı olduğum yeni mahallede onların sayesinde nefes almaya başlamıştım. Büyükadadan Üsküdara taşınmış olmak pek okadar acı vermiyordu artık. Ne hayaller kurmuştuk gelecek için. Evin içinde, Bahçede her genç gibi. Sevgililerimizde vardı hoş ben yaralıydım,Kaybettiğim Niki’nin ardından. Teselli etmekse Ligori’ye kalmıştı.
Adapazarı Annemin memleketi. Kuzenlerimle Bir düğünde Sabri Arsan’ı tanıdım Neşeli hoş vurdum duymaz bir arkadaştı. Gitar çalıp Şantörlük yapıyordu. Besteleride vardı. Hayatı hep deli dolu yaşamışım ben aldım Sabriyi Üsküdara eve geldim. Lİgori’de geldi; Ligori iyi gitar çalar nota bigiside vardı. Evdeki Müzük dolabı, Bantlı Grundig teyp işlerimizi kolaylaştırmıştı. Ligori başladı Sabrinin bestelerini notaya dökmeye. Büyük Adadan Ağbimin arkadaşı Nino Varon o zamanlar Odeon’un genel müdürü. Gittik yanına anlattım derdimizi önce güldü sonra Notalara baktı tamam dedi. Üçümüzde şaşkındık. Üsküdara dönerken Sirkeciden fırından taze çıkmış sıcak üç ekmek içine Kaşar peyniri vapurda güle oynaya döndük eve. Köşedeki Bakkal Mehmetten Bir büyük Rakı Beyaz peynir evlerden de biraz bir şeyler oturduk koyulduk kutlamaya.
Hem meşhur hem de zengin olacaktık. Hem Sabri’yle, hemde Ligori’yle menecerlik sözleşmesini yapmış imzalatmıştım bile. O kırkbeşlik Plak çıktı sattı‘ da Biraz da para‘da bıraktı. Biz üç kafadar üç dört ay bunun hayali ile yaşayıp ordan oraya koşturup durmuştuk.Gençlik böyle bir şey olmalıydı herhalde. Kader dediğimiz yaşamın rotası böyle çizilmişti.
Bana mutluluk vermiş ne varsa her bir yerden, bıraktıklarımı toparlamak, düzenlemekle geçiriyordum zamanımı. Ne kadar da çok şey bırakmışım arkamda. Arkana bakma hep önüne bak arkanda bıraktıkların engeldir sana tavsiyelerinin anlamsızlığını,yanlışlığını bu gün görmek üzüyor beni. Zaman arkada kalanları toparlama, gönül alma zamanı. Teşekkürler Can dostlarım Ligori, Sabri, Taşkın, İyiki vardınız hayatımda, uzak kalmış olsakta birbirimizden yıllarca ben sizleri hiç mi hiç unutamadım. Hep aradım, biz hiç ayrılmadık’ki aslında; sadece ara verdik hayata. Ömrün bu son deminde umarım kaderin rotası doğru bir yol çizer bu defa. Bir lokma ekmek bir yudum şarap o günlerde, nasılki yettiyse bize. Kim bilir! Belki biraz fazlasıyla bir kırkbeşlik daha. Gurbet ağır geliyor artık, ne dersiniz dostlarım zaman çabuk geçiyor. Her şey dün gibi zaman!
Belkide bıraktığımız yere dönme zamanı.
Canım kardeşim Niki’yi de buldum sonunda haberin olsun
Yorumlar
Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!