Sorma nasıl olduğumu
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 26 Eylül 2014
Kategori: Yayınlanmış yazilarım
Sorma bana bir daha nasılsın diye; kendimi bildim bileli düşünürüm; “ İnsan dediğimiz varlık kaç ruh taşır bedeninde. Mesela yıllar sonra, bir şekilde, günün birinde ummadığımız bir yerde, zamansız bir şekilde onunla karşılaşırsam ne yaparım, nasıl davranırım?” diye. Uzun bir zamandan beri içimde bastırmaya çalıştığım, bazen görmezden ve duymazdan geldiğim, kendisinden kaçtığım bütün hücrelerime, düşüncelerime ve kişiliğime işlemiş ikinci bir kişilik, ve ya bir ruhun esiri gibi içimde yaşayan her neyse. Adını dahi koyamadığım bu ikinci kişiliğimle yüzleşmeli ve onunla yaşamayı öğrenmeliydim. Bunca zamandır geçen her yılın sonunda, içimde benimle çekişen bu şeyin bir yıl daha benimle yaşamış olduğunun analizini yaptım durdum. Basit gibi onu her hissetiğimde çektiğim acı ve heyecan ve bu duygunun son bulmamış olduğunun açık bir göstergesiydi. Devamını oku
Elveda sana
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 15 Haziran 2014
Kategori: Anılar, Bir Ömür dört Yaşam
Bu gün içime doğdun, bir den aniden. Yüreğime kor gibi düştün. Bir damla gibi yüreğinden yüreğime. Az önce aklıma geldin yeniden. Aslında hep korkardım hani; bir gün, bir yıldız kayarken, görüpte ona yetişemezsem, ve ya dileğimi unutursam, ya da dileyecek bir dileğim kalmamışsa diye. Olmadan bir dileğim beklediğim yıldız kayarsa diye. Aslında sendin benim tek dileğim, seni dileyecekken, bir yıldız tutmak istedim. Bir dilek kaydı elimden. Bir kumsal düşledim o an, ve bir aşk düşledim. Aşk, ebruli olmalı, Kumsalda sular, durmadan kıyıya vurmalı. Her vuruşunda bir parça yontup götürürken kayalardan, anılarımı kayalar eksiltmeli. Devamını oku
‘’ déja vu’’
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 26 Mayıs 2014
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam
Bir zamanlar bizler‘de çocuktuk; her çocuğun yaptığı gibi annemize, babamıza bağımlı, hiç bir işini izin alamadan yapamayan sevimli mi sevimli, küçük insanlardık. Tam’da çevremizdeki herkesten esinlenme çağlarındaydık. Bıkmadan usanmadan büyüklerimizden görüp, sadece onları modelleyerek yaşadık. Hiç aklımıza vazgeçmek gelmeden. Her seferinde gülerek, heyecanla bir daha, bir daha örnekleyerek denedik gördüklerimizi. Oysa şimdi birkaç denemede bıraktığımız, vazgeçtiğimiz kim bilir ne kadar çok şey var. Ya arkamızda bıraktıklarımız, belki hiç denemeden bile vazgeçtiğimiz şeyler. Bir gün gelir hayyallerinizden bile vazgeçersiniz, bir gün ondan, bir gün şundan. Ve hatta kendinizden bile vazgeçivermiş-sinizdir. Kendinden vaz geçmek! Bazen büyümek, bazen hayalleri kaybetmek, bazen, daha iyi bir gelecek için sevmedigin bir işi yapmak. Sevmediğin birisiyle beraber olmak, sadece birileri istiyor diye sevmediğin bir şeyleri okumak, bir türlü sevmediğini ve ya yapmak istemediğini söyleyememek gibi. Bazen sadece kibarlık olsun diye düşündüklerini yutmak, kendine rağmen başkalarının isteğine göre yaşamaktır. Diğer bir kendinden vazgeçme durumu da, yapmak istediğiniz işlere başlayıp birkaç denemeden sonra vazgeçmemizidir. Devamını oku
Seçime beş kala Adı Özgürlük
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 14 Mayıs 2014
Kategori: Yayınlanmış yazilarım
Paket programlar halinde hazırlanan imajlar satılıyor bu ülkede insanlara; Bir kısmı Bir elinde Kuran, diğer elinde haram lokma tutan. Bir kısmı düne kadar, Milliyetçiyim diyerek beş yıl boyunca, AKP ye koltuk değneği olan. Diğer bir kısmı başka tarafta sloganlarıyla, kılık kıyafetleriyle, danslarıyla, hatta yiyecekleri ve içecekleriyle. Özgürlük kavramını‘da katarak senaryolarında insanları şucu bucu olmaya zorluyorlar.
Özgürlüğün tanımı bu kavramdan ne anladığınıza ve bu kavrama ne gibi anlamlar yüklediğinize bağlı olarak değişir. Özgürlük, kimileri için bağımsızlık demekken, kimileri için eşitlik, kimileri için gizlilik, kimileri için ise sorumluluk anlamına gelebiliyor. Avrupada 17. yüzyılda yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi’ne Göre ise özgürlük; kişinin bir başkasına zarar vermeden, herşeyi yapabilmesidir. Bu gün ise Hukuk devleti ilkesine bağlı, çağdaş devletlerde kişilerin, temel hak ve özgürlükleri, anayasal güvence altındadır. Nedir sahip olduğumuz temel hak ve özgürlükler? Devamını oku
Acil Servis
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 25 Nisan 2014
Kategori: Anılar
Hastahane odasındaki ilk günüm. Bir şekilde yattığım odaya alışmaya çalışıyorum. Yataktan kalkmamm imkansız. Acil servisten yatırıldığım oda iki yataklı ve karşımda yatan hastadan dolayı uyku uymam mümkün değildi. Bütün gece öksürük ve acı ile inleyen bir hasta ile aynı odayı paylaşmak bayağı zordu. İki gecenin sonunda yatağa bağımlılıktan kurtulmuş hastahane koridorlarında gezinebiliyordum. Acile getirildiğim gün yatırıldığım bölümün giririş katı acil servisin üçüncü katı olduğunu’da böylelikle keşfetmiş oldum. Bu kısmında vakit geçirebilirim düşüncesi ile aşağıya indim. Her büyük hastanenin acil servisinde olduğu gibi, burada da nöbet hareketli geçiyor. Ben’se kapının dışında ambulansların hasta getirdikleri bölümde sigara içiyor, otomat’tan aldığım ahve eşliğinde olup bitenleri dikkatlice izleyerek vakit geçirmeye çalışıyordum. Saat gecenin bir buçuğuydu. Türkçe konuşan iki bayan, kollarından tuttukları, 18-20 yaşlarında, esmer, yakışıklı bir delikanlıya ambülanstan acile doğru getirilirken eşlik ediyorlardı. Daha sonra anladığım kadarı ile delikanlının babası arkalarından soluk soluğa geliyor, bir yandan da Almanca (Hilfe) yardım, yardım diye sesleniyordu: Devamını oku
Hastahane odası
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 17 Nisan 2014
Kategori: Yayınlanmış yazilarım
O gece hastahaneye götürülürken şöyle düşünmüştüm. İşte her şey buraya kadar Memoş. İmkansız gibi, görünen dostluklarla dolu yaşamın, konuşacak kimsenin olmadığı, bir Hastahane odası. Belkide bir mucizeye borçlu olduğunu ve seni o’nun varlığına inandıran hikayeyi mi; yoksa insanların acımasız, bencil hatta katil olduğu, seni sevdiklerini terk etmek zorunda bırakan ve isyana sürükleyene mi? Cevap zaten çingen yaşamımda değilmiydi? Çok da zor olmasa gerek. Neticede hepimiz az çok uydurmaya alışığız, alıştırıldık bir şekilde. Ama hayat nasıl güzel? Hikayelerin içindeki hikâyelerle mi yoksa gerçeğin bütün çirkin çıplaklığıyla mı? Devamını oku
Hayatın getirdikleri
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 24 Kasım 2013
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam
Her şeye rağmen imkansız olduğunu bildiğim bir aşk vardı gönlüme düşen. İmkansız olmasına rağmen mükemmeldi. Birbirimizden asla vaz geçemiyorduk. Aslında bu sadece benim duygularımdı diyebilirim belkide. O kendini ilişkimizin aşka dönüşmemesi gerektiğine inandırdığından kontrollü davranışlarından vazgeçemiyordu. Benimle birlikteyken çok eğlendiğini, mutlu olduğunu, söylerdi. Belkide henüz duygularının farkında bile değildi. Dostluk üzerine kurulmuş bir ilişkinin sonunda belkide saygı, sevgi bağı oluşmuştu aramızda. Bir yandan duygularıma karşılık verememenin sıkıntısı diğer yanda iyi bir dostunu kaybetme korkusu. Bu ikilemde sıkışmış ve nasıl davranacağı konusunda bir türlü karar veremiyordu. Bense o pes edinceye kadar, onca yaşanmışlığın ardından kimin yazdığını bile bilmediğim Su ile Ateşin hikayesini düşünüyordum.
Ateş bir gün suyu görmüş, yüce dağların ardında; sevdalanmış onun deli dalgalarına. Hırçın kayalara vuruşuna, yüreğindeki duruluğa demiş ki suya, gel sevdalım ol. Hayatıma anlam veren mucizem ol. Su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa al demiş yüreğim sana armağan. Sarılmış ateşle su birbirine sıkıca kopmazcasına. Zamanla su buhar olmaya ateş kül olmaya başlamış. Ya kendisi yok olacakmış ya aşkı. Devamını oku
MÜSADENİZLE
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 18 Ağustos 2013
Kategori: Almanya, Bir Ömür dört Yaşam
Bir umudun ardına sakladıkların çıkıverir karşına bir gün. İnanamazsın önceleri, yıllardan beri sırtında taşıdığın yükten, kurtulmuş gibi hissedersin. Sudan çıkmış balıklar misali, bir oraya, bir buraya atarsın kendini. Nefesin kesilmiş gibi hissedersin. Uzun yıllar önce kaybettiğin sevdan üç beş adımlık mesafededir, elini uzatsan tutacak kadar yakın. Bir okadar’da da uzak, kalp atışların her zamankinden daha hızlı atmaktadır, hissedersin. Yüzüne bakar; tanımaz seni, aslında sende tanımamışsındır uğrunda karalar bağladığın sevdalını. Günün birinde böyle bir duyguyu yaşayacağımı söyleselerdi inanmazdım. Bulduğunu sandığın sevdalının düğün günüdür onu bulduğun gün. İkinci, belkide üçüncü kez dünya evine girecektir. Seslenip seslenmemek arasında gider gelirsin. Geride bıraktığın otuzsekiz yılın muhasebesi bir yana, bir zamanlar sana mutluluk vermiş büyük aşkını ikinci kez kaybettiğin gerçeği ile baş başasındır şimdi. Kaderin oynadığı oyuna teslim olursun. Leyla ile Mecnun’u Kerem ile Aslıyı düşünürsün ve büyük sevdaların hiç bir şekilde bir arada olamıyacaklarına bir kere daha şahitlik edersin. Eminsindir artık. Yüzüne gözlerine baktığında tanıyamadığın sevdalını sevdanı sorgularsın. Saçları, gülüşü, gözlerinin önünden gitmeyen beyninde yaşattığın o genç kız değildir karşında duran. Yılların getirdiği yıpranmışlık o kadar barizdir ki adını bile koyamadığın boşluktur sadece içini dolduran. Geldiğin gibi dönme zamanıdır, sessiz ve bir tek kelime etmeden. Beyninde, gönlünde inadına hapsettiğin sevdayı bırakma zamanıdır belkide gelip çatan . Zamanı geri almak, geçmişi o günkü aşk ve sevgiyle yaşayabilmek ve insanın kendi içinde büyüttüğü kalenin kalın duvarlarının arkasına hapsettiği, korumaya aldığı aşk yoktur artık. Kader bir kez daha isteklerinin dışında yaşayacağın bir yola doğru itmiştir seni. Devamını oku
SEVİLMEYE DEĞER
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 24 Temmuz 2013
Kategori: Almanya
Bu gün geriye baktığımda bu yazımı okurken gülümsemesini görür gibiyim. Eskiden’de çok yakışırdı gülümsemek ona. Gülümsemekten asla vazgeçmemesi gerektiğini defalarca söylediğimi hatırlıyorum. O gülümsediği zaman etrafa yaydığı mucizevi ışık ısıtırdı sanki içimi. Kalbimdeki, acılar kafamadaki sorular bir bir yok olurlardı sanki. Kaderimizdi bizim; hiç ummadığımız bir anda bizi uzun yıllar önce biraraya getiren. Beklenmeyen bir girdabın fırtınalı bir aşk denizinin içine sürükleyen, öyle bir bir aşktı. Bu aşk hem bu kadar gerçek, bir okadar sırlarla doluydu. Öyle bir aşktı bizimkisi hem bu kadar yakın hem bu kadar mesafeli yaşanabilirdi. O unutulmayan yıllar da yaşadığımız bu ölümsüz aşk, heyecan, mutluluk, bilinmezlik, karmaşa ve sessizlik. Çünkü bu bizim imkansızlıkları giyinmiş aşkımızdı kahkaha, gözyaşıydı ve aksesuarları bir vardı bir yoktu. Tesadüflerin kurbanı da olsa fırtınasına kapıldıkları aşk denizini geçmeleri imkansızdı. Çok uzun yıllar korkutucu bilinmezliğin içinde savruldu bu aşk. Kalplerde iz bırakacak kadar masum, hiç bir zaman unutulmayacak , belkide iki delinin yazılmamış hikayesi olacaktı.. Devamını oku
Yanlızlığın bittiği yer…
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 05 Temmuz 2013
Kategori: Yayınlanmış yazilarım
Yanlızlığı hissetmek kendi içinde o kadar zor ve bir o kadar acıdır. Her an hüznü çağırır. Anlamaz kimse seni. Yanzlığına ortak olamaması kimselerin, anlamasını istediğin, beklediğin de anlamaz seni. Bırak anlamaya çalışmasını ilk tepki gösteren, ilk seni umursamayan da odur. Seni daha da yanlızlaştıran, beklentilerindir belkide. Oysa her şey ne güzel başlamıştı hayatında. Ne kadar güzeldi her şey. Hayatı yaşamak mutluluğun doruğunda. Neden, bukadar zamansız böyle oldu? Tanrının kıskançlığımıydı? hani derler ya bir insan bir diğerini Tanrı gibi sevmemeli diye. Kadere boyun eğmelisin Tanrının kararları sorgulanamaz. Senin canından öte sevdiğini Tanrı sana uygun görmemiş bir kere. Aslında şimdilerde canını sıkan, ümit ettiğin, hayal ettiğin bir şeylerin anlaşılamaması. Öl sende, öl o zaman . Düşünme, direnme, değiştirmeye çalışma kendini. Kabullen ve öl. Bir kere daha kızdırmak istiyorsan Tanrıyı. Teslim et emanetini. Devamını oku