Dedem ve Babaannem

Yazan: 22 Nisan 2001  
Kategori: Başlangıç

Dedem Rahmetli Mehmet Tevfik bey Karaferye doğumludur. Hatırımda kaldığı kadar doğduğu yeri Selaniğe elli km.mesafede olduğunu anlatırdı. Dedem Babaannemi  Selanik Rüştiyesinde okurken tanımış,  ilk görüşte’de aşık olmuş. Babannem varlıklı bir ailenin tek çocuğu olarak, erkeklerle misket oynayan afacan bir kızmış. Anlatımlarıdan  Selanik’teki meşhur Kule Dedem ve Babaannem için gizli buluşma yerleri olarak, yıllarca onların aşklarına şahitlik etmiş.
Babaannemin Babası Selanikte meşhur Kayıkcı  Arnavut Hasan Reis olarak anılırmış ve tehlikeli bir kabadayı olduğundan olsa gerek , Dedemle Babaannem gizli gizli buluşurlarmış.
Dedem selanik Rüştiyesini bitirdikten sonra Yıllarca Osmanlı idaresinde Askeri Müfettiş olarak Görev yapmış. Dedemin babası aslen Kırımlı olup Kırımdan Karaferye’ye tayin olmuş eşi ve çocukları ile birlikte Karaferyede’ki  Garnizonda Yusuf çavuş olarak görev yapmıştır. Dedem Mehmet Tevfik, Kardeşi Hüseyin Hüsnü, ve Kızkardeşleri Adviye bu şehirde dünyaya gelmişlerdir. Dedem Selanik Rüştiyesini bitirdikten sonra Babaannemi ( Rabia Hanım ) Allahın emriyle istetmiş bu evliliklede benim hayatımın ilk temel taşını atmışlardır.  Dedem İstanbulada iki yıl daha harb okuluna devam etmiş iki yılın sonunda Selimiye kışlası komutanı olarak atanmıştır. Yeni evliler Üsküdar Yeni-mahalle Kahramanoğlu Sok. 63 Numaralı Evi Satın alarak Burada Yaşamaya başlamışlardır. Balkan harbinde Dedemin babası Yusuf çavuş şehit düşmüş  Dedem Annesi Nazmiye, erkek kardeşi Hüseyin Hüsnü ve kız kardeşi Adviye’yi Karaferyeden İstanbul’a getirtmiş Annesi, Kardeşleri ile birlikte Üsküdardaki evlerinde beraber yaşamışlardır.
Büyük amcam İsmail Hakkı bey, babam Yusuf Ziya bey, küçük amcam Hüseyin Hüsnü adını Taşıyan üç oğullarıda  Üsküdar da dünyaya gelmişlerdir. İstiklal harbi ve ikinci dünya harbini burada Üsküdardaki evlerinde  yaşamışlardır. İsmail amcam hem eski türkçe hem Latin harfleriyle okur yazardı.
Dedem Askeri  Müfettişlik görevine Cumhuriyetin kuruluşuna  kadar devam etmiş  daha sonrada Ankaradan gelen bir emirle Maliye baş müfettişi olarak görevine devam etmiştir.
Daha sonradan yeni Soyadı kanunu ile (Özkartal) Soyadını almıştır. Babam Yusuf Ziya  Dedemin görevleri nedeni ile Anadolunun çeşitli şehirlerinde okumak zorunda kalmış son olarak Malatya Lisesinden Mezun olmuştur. İki yıl Malatya Toprak-mahsulleri Ofisinde Amir olarak çalışmış 1941 yılında İstanbula geri gelmiştir. Büyük Amcam İstanbul emniyet amirliğinde Komser Babam Polis olarak iki yıl görev yapmıştır. Dedemin Kütahya nahiyesini ( o zaman nahiye imiş) teftiş ettiği bir dönemde Babaannemin Kütahya Nahiye Müdürünün Yegenini beğenmesi, benim Hikayemin başlangıcı olacaktır. Babam ve Annem birbirlerini hiç görmeden Babaannem tarafından sözlendirilmişlerdir. Hatta Babaannem Annemi Kütahya dönüşünde beraberinde İstanbula getirmiş ve Babamla evlendirmiştir. Annem Babamın ayakkabılarını görmüş iyi ayakları küçükmüş diye sevindiğini anlatır durur. Komik ama böyle 55 yıl çok da mutlu bir hayat yaşamışlardır. Devamını oku

Karar Vermek!

Yazan: 16 Mart 2001  
Kategori: Bir Ömür dört Yaşam

dukkan1981 yılına geldiğimizde benim için her şey monotonlaşmıştı yapmak istediklerimi başarmış yapacak her hangi bir şey kalmamıştı.İş, ev, Eğlence, kültürel faliyetler, tatil, vs. hayat fazla monot olmuştu. Her Her şey okadar rahattı´ki yapmak istediğim her şey’i başarmıştım.yapacak pek bir şey kalmamıştı.Enerjimi bu şekilde tüketmenin yanlış olacağı fikri beynimi kemiriyordu. Sabahları işe gitmek gibi bir mecburiyetim dahi yoktu. Belki bir çokları için bu durum tatmin edici olabilirdi benim için sıkıcıydı.Daha fazla şeyler yapmalıydım burada yapılabilecek her şey kafamın içini kemiriyordu.

Peşinden koşacağım yeni birşeyler bulmalıydım. Var olan Enerjimi daha başka şekilde kullanmalıydım. Bu düşünceler  arasında eşimin ikinci bir çocuk haberini vermesi belkide o günlerdeki mutluluk veren tek andı dersem yalan söylememiş olurum. Oktar Murat a Kardeş gelmesinin zamanı gelmiş ve geçiyordu hoş. Bebek bakmasınıda öğrenmiştik artık. Hayatımız tekrar değişecekti ve öylede oldu.tardu-doum Devamını oku

YAŞAM BİR TİYATRO SAHNESİ

Yazan: 14 Nisan 2000  
Kategori: Büyükada, Gençliğim

Sırası gelirse rolümüzü oynarız. Sufle gelmezse doğaçlarız.

Yaşadığınız yer Büyük Adaysa yorucudur Tepeköyde oturmak. Nevruz mevki sokağından yokuşu inmek, çıkmak her defasında, kaldırım taşı döşeli yolda koşmak. Bisikletin olsada pek fayda etmez, arnavut kaldırımlı yollarda. Olmazsa olmazıdır Büyükadanın ya araba ya eşşek.

Yazdıklarım, yaşadıklarımın yerini alıyor. İnsan yazarken, yazdıklarını yaşadıkları sanıyor, zihnimin derinliklerinde uyuyan gizli düşünceler uyanıyor. Solmuş yok olmaya yüz tutmuş duygularım canlanıyor. Uzakta kalmış çocukluğum, gençlik anılarım yorgun yüreğimi acısıyla, tatlısıyla okşuyor. Ruhumda zaman zaman oluşan karamsar duygular unutuluyor, her şey güzel ve sevgiyle hatırlanıyor,çirkinlikler örtülüyor. Öyleyse, burun kıvırmadan bu mutluluğun tadını çıkartmalıyım. İnsan bu kadar yaşadıktan sonra, gelecek günlerden çok az şey umuyor gönlü avuntuya, yeniliğe muhtaç. Devamını oku

Adapazarı

Yazan: 24 Aralık 1999  
Kategori: Adapazarı

Gençliğimin geçtiği yer dersem hata etmemiş olurum.

Hatırladığım Ada Pazarı  benim için çok Özeldir Fakir olduğu kadar gururlu sevecen insanlar topluluğu olarak yer etmiştir belleğimde  belkide derimin altına işlemiştir.başka bir şekilde hatırlıyamam.Dertlerin paylaşıldığı büyük aşkların yaşandığı bir şehir olarak  yerini herzaman korumuştur.
Adapazarına ilk gelişim zannederim Annemin kucağında olmuştur daha sonraları belki elimden tutarak getirmişlerdir. Benim hatırladığım Tren ile gelişimdir.Büyükada’dan Ortaokula Heybeli Adaya gider gelirdik o yıllarda Tek Ortaokul Heybeli adada Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesiydi. Vapurda arkadaşlar ile aptal kaz oynamaya dalmıştık Kadiköyde kendimize geldik Yani o gün okulu kıracaktık. Arkadaşlarla Üsküdara Babaannemlerin evine gitmeyi önerdim bahçeden Elma,incir, armut gibi meyveleri yiyebilirdik.Öyle’de oldu her ne kadar Sütannem den biraz fırça yediysekte bütün günümüzü orada geçirmiştik.

Eve dönmek işte o biraz korkutucuydu ne de olsa ilk defa evden habersiz bir yerlere gitmiştim.Hüsnü Amıcam her zaman olduğu gibi 20 TL harçlık vermişti ki iyi bir paraydı.Büyük adaya dönmek için Kadiköye geri dönerken arkadaşlara siz devam edin ben Adapazarına gidiyorum dedim. Haydarpaşada inerek ilk adapazarı trenine bindim. Adapazarında İstasyona çok  yakın oturan Daymın evine geldiğimde Penbe hayallerim griye dönüşmüştü.Hoş dayım pek öyle vur eli olmıyan biriydi birde beni biraz fazla severdi galba.İlk iş İstanbula haberler verildi mehmet burada merak etmeyin. Dayımın benimle uzun bir sürre sohpet ettiğini bir daha gelmek istediğimde haber verirsem gelip beni alacağını anlattı durdu. En iyi savunma suçlama olduğundan olsa, dayı  beni götürün diyorum getirmiyorlar her neyse bu gelişim son olmadı aksine daha sık gelmemin ilk adımı oldu. Annemlere Adapazarı dediğimde itiraz etmeden  otobüse bindirirlerdi telefonlar  edilir Dayımda  karşılardı Adapazarına gitme keyfini uzun yıllar böyle yaşadım.Daha sonraki yıllarda izin alma gereğini duymaz olmuştum sadece Adapazarına gidiyorum diyerek haberdar ederdim Anne ve Babamı.

Nedense Akrabalarıma karşı özel bir sevgim vardı hepsini tanımak isterdim bu gün bile farklı olmadığıma inanıyorum. Bulabildiğim zaman boşluklarında bulunduğum yere en yakındaki akrabalarımı muhakkak ziyaret etme gibi bir hastalığım vardır. Bazı bazı bu akrabalarımın içerisinde kendime çok yakın hissettiklerimi hayatımın farklı yerlerinde tutarım. İnsanların bugünlerde girmiş oldukları  hayat mücadelesinde neleri unutuklarını hatırlamalarını tavsiye ederim.Hayat hiç bir şeyi geciktirmemek gerektiğini öğreten bir dershane ve bu dershaneden mezun olmaya yakın olan  bizler yeni bir nefes yeni bir ses bulmalıyız.Birbirimizi untmadan kaybetmeden!

Mehmet Tevfik Özkartal

 

Çok Sevmek

Yazan: 10 Nisan 1999  
Kategori: Almanya, Bir Ömür dört Yaşam

Çok sevmek ! Hani bir türlü kanser hastalığına yakalanmış gibi veya bir bulaşıcı hastalık. Canım sıkkın galiba… aslında sıkıntıdan‘da öte bir mengenede gibiyim. Ben çok sevdim, hoş daha hala seviyorum ve onun olmadığı bir yaşam düşümde bile yok. Onsuz sudan çıkmış balık gibiyim,  onunla beraberken, sanki kedi ile köpek. Bu durum benim için ruh halinden ziyade saçma bir alışkanlığa dönüştü iyice…”azimli olmak, inatçı olmak, birşeyler başarmak için uğraşmak” ilk başta kulağa güzel gelse de son zamanlarda saçmalıktan başka bişey olmadığını düşünüp, kaderden öteye bişey olmuyor deyip,  içinde bunları barındıran her türlü davranıştan köşe bucak kaçasım var… yani bir az olsun kendimi rahat bırakasım var.
Çoğu zaman nefesim kesilir,  müebbet hapse mahkum edilmiş gibi hissederim kendimi. Ama öyle bir durumdayım ki şimdi, bir şeyleri bırakırsam, tüm sürü üstümden geçip gider. Benim de nal toplayacak halim bile kalmaz. O yüzden güzel düşünmekle başlayıp, hayattan zevk almakla biten, öğütler zincirine güvenmek istiyorum. Yoruldum!.. kendi kendimi oyalamaktan, güne gülümseyerek başlamaktan. Karşılaştığım insanlara, mecburiyetden içten bir günaydın demekten yoruldum. Havanın puslu olmasından, çikolatanın kalorisinden bıktım.. sıkıldım bu  karmaşık  ilişkilerden. Devamını oku

Yeni bir Balangıç

Yazan: 06 Şubat 1999  
Kategori: Gençliğim

asker-oncesi1968 yılıda Babamın işlerinin bozulması ile almış olduğu bir kararla Üsküdardaki Dedemden kalan eve taşındık. Sebebini o zamanlar anlamamıştım bu gün ise anlıyabiliyorum. Hoş bu taşınmada Ağebeylerim kadar benimde payım olduğu kesin. Zaten Yorgo çiropulosun Kızı Niki ile dillere düşmüştük Niki’yle kaçmaya kararverdigimizde onu yunanistana beni de Üsküdara kaçırmayı uygun gördü ailelerimiz herhalde diye avunuyordum çocukluk olsa gerek,tutunacak bir dal her zaman bulursun kendinedansoz. Üsküdara taşınmış olmak ada dan kopmak değidi Her fırsatta Büyükadaya gitmek arkadaşlarla beraber olmak isteğine karşı koyamaz olmuştum. Üsküdara taşındıktan sonra doğal olarak Okulumu da değişmişti kaydımı Haydarpaşa Lisesine aldırmışlardı bir türlü alışamadığım bu yeni okul ve Yeni çevre Okulu bitirmeden bırakmama neden olmuştu.Kapı komşumuz Ligori’yi de o zaman tanıdım. Belkide Büyükadada bıraktıklarımı onda; Mama dediğim annesinde bulmuştum. Yeni bir ailem vardı sanki Mama’nın yaptığı is’te balık bile bu yeni çevreye intibak etmemi kolaylaştırıyordu. Pencereden Erhume dediğinde Erhumaste mama deyip koşardık eve. Evimizin alt katı bana ayrılmıştı bir oda bir salon banyo tuvalet mutfağımız bile vardı.Ligori Gitarını alır sözler yazar besteler yapardı. Bantlı teybe kayıt yapar dinlerdik. Arada bir canımız sıkkınsa kaçardık Büyükadaya. Devamını oku

DİNLEDİĞİMİZ MASALLAR

Hepimizin bir çok öyküsü vardır hayatta.
Bir çoğumuz küçüklüğünden beri anlatılan ve ya masal kitaplarından okunan, mutlu sonla biten masallarla büyüdük; Hepimizin bir masalı vardır hayalini kurduğu ve büyüdükçe uzaklaştığını gördüğü; Oysaki bu masalları da, masal kahramanlarını da yaratan biz insanlar değilmiyiz?
O zaman neden bu mutlu sonları yaşayabilmek varken acı sonları seçişimiz? İster öykü deyin, ister hayat, ister masal herkesin bir hikayesi vardır, kimi zaman güldüren kimi zaman ağlatan. Bu,karanlığın kanatlarında uçmayı yeğleyenlerin değil denizin derinliklerine cesurca dalmayı seçenlerin öyküsü. İşte sizler bugün benim öykümü okuyacaksınız. Bir hikaye yazdım kendime, hani şu kötü başlayıp güzel biten hikayelerden; Denizin derin mavisine bakanların masalı değil bu, cesurca aşkla yaşamı kucaklayanların masalı! Devamını oku

Böyle Tanıştım

Bazı anlar vardır anlatılması güç  sadece yaşanır ben Bunları yaşadım. Yıl 1973hat_13 Her sabah ve akşam aynı vapurda iki çift göz için günlerce Kadiköy sirkeci arasında gittim geldim.Yeni bir heyecan sarmıştı ruhumu büyülenmiş  gibiydim. Geceleri uyumayı gündüzleri çalışmayı, hatta bana ızdırap veren eski aşklarımı bile unutmuştum.

Yine bilerek bir akşam kitabımı unuttum tam karşısında belki getirir ümidi ile. Sesini duymalıydım. Gözlerini görmeliydim daha yakından, bakışlarımla ruhuna inebilmeliydim. (Beyefendi kitabınızı unuttunuz) işte o ses dödüm o gözler hemen önümdeydi. İşte böyle gönlüne girdim sanırm. Benim gönlüm zaten uzun zamandan beri gerçek yerini bulmuştu. Sanki çatmıştı bizi çöpçatan bir kere. Çok fazla uzatmadan bir sevdayı daha kaybetmeden hayatıma almalı bir ömrü birlikte yaşamalıydım.

Çok geçmedi  ne olduysa o  vakt iki Mart da  yolunu değiştirdi herzamanki gibi gittiği yolun Tam ters istikametine gitti. Ben meraklıyım ya  peşinden gittim. Bindiği dolmuşta bana yer kalmamıştı   arkadaki dolmuşa bindim yürü tamam  dolduk öndeki dolmuşu takip et dedim Devamını oku

Babam ve Annem

Yazan: 02 Mart 1998  
Kategori: Büyükada

Teyzemin Eşi Ramazan enişte hali vakti yerinde Kartal-İstanbul’da yaşayan iş yapan büyük bir zahire tücarı. Babamın anlatımlarından, Alman harbinin bitimi ile 1945 yılında bacanağının israrı ile Büyükadaya yerleşmiş  zahirecilik yapmaya başlamış. Daha sonraki yıllarda  işlerini büyütsede Bu ilk işinden dolayı Büyükadada Arpacı Ziya olarak isim yapmıştır.
Evet ben 14. Nisan1950 yılında, Büyük ada Tepeköy Nevruz Mevki 7 Numaralı evde, arpacı Ziya‘nın en küçük çocuğu olarak Zeynep Kamil hastahanesinde dünyaya gelişim. O tarihlerde Büyük ada‘da bir sağlık ocağı varmış bu sebepten Annem bir süre doğuma kadar dedemlerde kalmış. Doğuma oradan gitmiş. Babam ve Annem üçüncü çocuklarının kız olmasını o kadar çok istemişler ki, o dönem bana kız elbiseleri giydirmişler. üç yaşıma kadar ki tüm Resimlerim kız çocuğu kıyafetleriyledir. Dedem 1953 yılında Üsküdarda‘ki evimize yaptığımiz bir bayram ziyaretinde, beni yeni mahalledeki berber Manola götürüp saçlarımı kestirtmiş.  Çok üzülüp ağladığımı söylerler. Ben hatırlamıyorum. Zaten Dedemin adını taşımamdan dolayı ailemde beni ismimle çağıramazlardı; dedeme karşı yapılabilecek bir saygısızlık olarak kabul göreceğinden ( Memoş ) derlerdi.
Neredeyse ben bile gerçek adımın  bu olduğunu düşünmüşümdür. Bütün çocukluk arladaşlarım beni Memoş olarak çağırırlardı tabi ailem her koşulda başka bir  şekilde çağırmaları mümkün değildi Rahmetli dedemin vefatinden den sonra yavaş yavaş arada bir Mehmet demeye başladılar. Beni tüm hayatı boyunca Tevfik Olarak bir okul müdürümüz Sayın Süleyman Nuri Öz bir de çok sevdiğim bayan bir arkadaşım  anmıştır. Daha sonraları bazen  Mehmet  bazen Memoş  diye çağırılardı aslında uzun zamandan beridir M.Tevfik olarak yayınlıyorum yazılarımı. Büyükada’da ki arkadaşlarımda herhalde beni  Memoş olarak hatırlıyacaklardır kim bilir belki içlerinde Mehmet Tevfik adını bilmeyen çoktur.

BÜYÜKADA`DA BİR GÜN

Serin, rüzgarlı bir sonbahar Sabahı Bostancıdan kalkan ada vapuru hafiften esen lodosa karşı direnircesine yol alırken Büyükadaya Tarih kitaplarının sayfalarında gezintiye çıkmış, satırlarında seyahat eden her kelimesini, her harfini yeniden yaşayan bir kitap kurdu gibi baştan başlayıp o günleri hayal ediyor, o günlerin havasını teneffüs ediyor; geçmişi, gün gün, saat saat, dakika dakika yaşıyor buldum kendimi. Sanki geçmişe yolculuğa çıkmıştım. Bu Adada kim bilir bizlerden önce kimler yaşadı? Kimler gelip geçti? Acılarıyla, kederleriyle, neşeleriyle, sevinçleriyle, hüzünleriyle nice mutluluklar gördü kim bilir? Dile gelseler de anlatsalar Artık hepsi mazide kalmıştı. Zaman içerisinde her şey unutulmuş, unutulmayanlar ve insanların hatıralarını süsleyenler ise tarihteki yerini almış ve yahut alacaktı. Devamını oku

« Önceki sayfaSonraki sayfa »