DİNLEDİĞİMİZ MASALLAR

Hepimizin bir çok öyküsü vardır hayatta.
Bir çoğumuz küçüklüğünden beri anlatılan ve ya masal kitaplarından okunan, mutlu sonla biten masallarla büyüdük; Hepimizin bir masalı vardır hayalini kurduğu ve büyüdükçe uzaklaştığını gördüğü; Oysaki bu masalları da, masal kahramanlarını da yaratan biz insanlar değilmiyiz?
O zaman neden bu mutlu sonları yaşayabilmek varken acı sonları seçişimiz? İster öykü deyin, ister hayat, ister masal herkesin bir hikayesi vardır, kimi zaman güldüren kimi zaman ağlatan. Bu,karanlığın kanatlarında uçmayı yeğleyenlerin değil denizin derinliklerine cesurca dalmayı seçenlerin öyküsü. İşte sizler bugün benim öykümü okuyacaksınız. Bir hikaye yazdım kendime, hani şu kötü başlayıp güzel biten hikayelerden; Denizin derin mavisine bakanların masalı değil bu, cesurca aşkla yaşamı kucaklayanların masalı!

Büyükada’dan Üsküdardaki dede evine taşımamızın moral bozukluğunu üzerimden atamamıştım. Haydarpaşa lisesine ise hiç alışamamıştım. Evden okula gidiyormuş gibi çıkıp bütün gün kadiköy, moda, suadiye’de dolaşıp okuldan geliyormuş gibi eve dönüyordum. Okulda yeni tanıştığım sınıf arkadaşlarımla’da anlaşamıyordum anlıyacağınız yeni evimize, çevreme, okuluma intibak edemiyordum. Okulu bırakmaya karar vermiştim vermesine’ de bunu aileme nasıl açıklayacaktım. Kimselere haber vermeden yazları çalıştığım Nihat beyin Karaköydeki gümrük bürosunda çalışmaya başladım. Yaptığım işi seviyordum zaten iki yaz aynı büroda çalışmıştım. Nihat bey daha çok Ankaradaki bürosunda olduğundan işe giriş işlemlerimi İstanbul sorumlusu Taşkın bey yapmıştı. Hayatım biraz olsun daha renklenmişti renklenmesine de aynı sene okula devamsızlıktan sınıfta kalmıştım.Yapabileceğim tek şey ailemi ikna edip işe devam etmekti. Öylede oldu, ailemi ikna etmemde Taşkının babamı razı etmesinin rolü çok büyüktü. Ankarada yapılan Gümrük Komisyoncuları Muayet memuru imtahanlarına beni hazırlıyacağının sözünü vermişti. Taşkınla işe beraber gidiyor beraber dönüyorduk artık.
1969 yılının temmuz ayında Taşkın Nihat beyin yanından ayrılacağını Sirkecide büro açacağını söylediğinde biraz korkmuştum, ortak olacağımızı beraber çalışıp başaracağımızı söylediğindeyse dünyalar benim olmuştu. Sirkecide’ki büromuzu Agustos ayında açmıştık. İşlerimiz de gayet güzel gidiyordu, günde en az 40 beyanname kapatıyorduk. Akşamları iş dönüşü Kadiköydeki Birhanelerde bir iki bira içtikten sonra eve devam ederdik. Gene öyle bir akşam üstü tesadüf eseri Hülya’yı tanıdım zarif kibar bir kızdı ve ben her geçen gün kendimi daha iyi hissediyordum. Önceleri Gülin’in En iyi arkadaşımla flört ettiğ haberi, Niki’nin Atinaya gönderilmesi beni her ne kadar derinden yaraladıysa bile zaman her şeyin ilacıdır diyerek devam ederken yaşama hayatım yeniden çekilir olmuştu.

Hülya hemen hemen her akşam kadiköyde vapur çıkışında bizi bekliyor, üç kafadar birlikte vakit geçiriyorduk. Bazen Bağlarbaşındaki Ahmet’in Birhanesine gittiğimizde, Taşkın’ın nişanlısı da bize katılıyordu. Ligori Büyükadada bıraktığım arkadaşlarımı Hülya bir türlü üzerimden atamadığım sevdamın ilacı olmuşlardı sanki. Yine öyle bir akşam üstü Hülya ailesinin benimle tanışmak istediğini söylediğinde çok şaşırmıştım. başıma ilk defa böyle bir şey geliyordu. Adadayken pek flörtüm olmamıştı  kız arkadaşlarımında  ailelerini zaten tanırdım bu durum bana tamamen yabancıydı. Hülya her zamanki sakin tavrıyla çekinmememi beni tanırlarsa daha rahat edebileceğimiz konusunda beni iknaya çalışıyordu. O hafta sonu yemeğe davetliydik.
Taşkını nişanlısıyla birlikte gelmeleri konusunda ikna etmiştim yoksa yanlız başaramazdım. Cumartesi akşamı Hülyaların Bahariyedeki evlerinin kapısına geldiğimizde kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Taşkın ve Nişanlısı beni makaraya almışlar çoktan eğlencelerini bulmuşlardı sanki.
Neyse şimdi kendinizi sorgulamayın! öykümden’de kopmayın.
Hayatımın bu döneminde sudan çıkmış balık gibi hissediyordum kendimi her şey çok hızlı  gelişiyordu, şaşkın tavşan gibiydim. Taşkınla birlikte Alemdar handa Elektrikli aletler satan bir mağza bile açmıştık. Bu arada Taşkın evlenmişti, ben Hülya ile  nişanlanmıştım, askerliğim kapıya dayanmıştı. Son yoklamamı da yaptırmıştım 1970 birinci tertip askere gididişim kesinleşmişti, tecil ettirmek için hiç uğraşmamıştım. Konumuz çoktu askerden sonra işi nasıl büyüteceğimiz, Hülya ile evlilik planları nerede nasıl oturacağımız gibi. 24 ay askerliğim biraz uzamış yirmi yedi ayda bitmiş eve gelmiştim. Valizimi bıraktığım gibi modaya Hülyaya sürpriz yapmak için evden çıkmıştım. Annem arkamdan bağırıyordu üstünü değiştirseydin oğlum diye. Kadiköy altı yoldan Bahariyeye çıkarken Hülya bir gençle kol kola altı yola doğru yürüyordu şaşkındım! bir ayakkabı mağzasına girdim gülüşerek önümden geçtiler. Hata mı yapıyoruz yaşadıkça çok mu günah işliyoruz yoksa sevaplarımız mı artıyor ne dersiniz siz hangi taraftasınız; Aklıma taşkın geldi ben askerdeyken oda yeni evlendiği eşinden ayrımıştı. Yoluma devam ettim evin zilini çaldım müsakbel kayınvaldem camdan baktı aaaa hoşgeldin, şaşkın şaşkın kapıyı açtı! Birinci kata çıktım nişan yüzüğümü çıkartmıştım elimdeydi, hülyada şimdi gelir oğlum bir yere kadar gitti;  buyur gel, güldüm yüzüğü eline bıraktım döndüm hoşçakalın dedim.
Hülya her seferinde Aklını başına al derdi. Keşke onu en başında dinleseydim. Büyük bir sevdanın ardından bir türlü sevememiştim.

Hep yalnızız diyoruz. Hep yakınıyoruz hayattan. Hep biz iyiyiz diyoruz diğerlerine kötülük yaparken bile; Neden mi böyle konuşuyorum ben de iyi bir insanım dediğim için.
Gerçekten öyleyim beni tanımayanlar için o kadar üzülüyorum ki insanlar başkalarını kendileri gibi bilir ya ben de öyleyim masumum masumsun, kötülük bilmem kötülük bilmezsin, çıkarsızım, çıkarsızsın hesabı anlayacağınız.

Artık önüme bakmalıydım başka türlü yaşamalıydım hayatı. Çılgınca çingence yaşayıp deliyi bile kıskandıracak türlerden; Korkmadan, cesurca, sonunu düşünmeden; İçinde ayrılık olmayan hüzün olmayan gözyaşı olmayan bir masal türü değildi benimki; Allahtan bu hayal kırıklığım pek uzun sürmedi; belkide kendini kandırma isteği ağır basmıştı.
Sabahları Kadiköy Sirkeci hattında ki vapurla işe gidip gelirken herkezin oturduğu yer hemen hemen bellidir. Kısa bir süre sonra devamlı karşımda arkadaşları ile birlikte oturan kara gözlü güzel bayan ilgimi çekmişti. Belkide ikinci kez  hayatımda konuşmaktan korkuyordum. Bir kaç kez takip ettim Göztepede oturuyordu. Ne olduysa o akşam oldu her akşam göztepe dolmuşlarına binen bu güzel bayan Moda dolmuşlarına doğru yürüyordu. Aynı dolmuşa binememiştim ama arkasındaki dolmuşu tamam doldu diyerek devam ettirtmiştim. 50 liranın üstü olarak aldığım bozuk paralar Pardesümün cebinde yürüdükçe şakur şukur ötüyordu. Bahariye Moda kavşağında kolundan tuttum sanki kırk yıllık arkadaşım gibi bir cesaretle konuşmamız gerektiğini söyledim. Elinde ki şemsiyesi az daha kafamda paralanabilirdi ama olmadı köşe başında biraz konuştuk adını öğrendim. Adı Haticeydi 2 Mart 1972 konuştuğumuz ilk gün. Daha sonraları artık sabah akşam işe beraber gidip geliyorduk. ilk buluşma ikinci buluşma derken. Çılgınlığım had safhadaydı.

Onu vapur iskelesinde beklerken  kendime evlenme teklif etmem gerektiğini  telkin ediyordum.  İş saatlerinde onu görebilmek için bütün mesai arkadaşlarına öğlen yemeği bile ısmarlıyor. Kaçak malboro sıgaralarını karton karton dağıtıyordum. Bir şekilde onu düşünmeden geçirdiğim bir an bile yoktu. Sonra hadi neden kim için bu çılgınlık diyordum; İşte ben buyum hayallerinden bile korkmayan hep korkutan bir adamım; 2 Mart tanıştık 2 Nisanda Nişan 2 Haziran da Nikah 15 Ağustosta’da düğün derken 6 ay içinde evlenmiştik bile. Bakalım hayat bana daha neler öğretecekti, daha nasıl şakalar yapacaktı. Herkez bu kadar kısa sürede gelişen bu olaylar karşısında şaşkındı bense kararlı onunla beraberken her türlü çılgınlığı yapabilirdim. Ben gerçekten nasıl aşık olduğumu anlamadan sevmiştim. Kuzenim Şenay ve ben ailenin iki delisi olarak anılırdık. Salacaktaki düğünümüzde bile misafirleri bırakıp Şenay eşi, taze gelin ve ben taze damat kaçmıştık düğünden sabahlara kadar dolaşmıştık modadan Pendiğe kadar. Sabaha karşı eve geldiğimizde herkezin suratı bir karıştı ama biz kahkaha atıyorduk. Dayımın Eşi gülsüme yengem imam nikahı olmadan balayı olmaz dediğinde şaşırmıştık! doğacak çocuklarımızın piç olmaması için hoca nikahı yapmaya razı olmuştuk. 🙂 Üsküdardaki evimizin alt katında imam  nikahımız kıyılırken benim şahidim Ali Haticeninki Şenaysa orada sadece kahkaha tufanı var demektir.
Hoca nikahından sonra Avşa adasına gitmek üzere yola çıktık. Ve emindik artık çocuklarımız piç olarak doğmıyacaktı. Bir haftalığına Avşa adasına gittiğimiz balayı bile haticeyi benim çılgınlıklarıma ortak etmeye yetmişti. İki hafta sonra dönmüştük balayından.
Çılgınlığın evlilikle buluştuğu o anda olduğum ve bu muhteşem duyguyu yaşadığım için yaşam masalıma ve eşime sonsuz teşekkürler, iyi ki varsın.
Bu günden sonra hayatta en büyük çılgınlığım başarabilirsem eğer çılgınlık yapmamam olacak.; 🙂

Mehmet Tevfik Özkartal

Google AdSense kodunuzu buraya girin.

Yorumlar


Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!