YAŞAM BİR TİYATRO SAHNESİ

Yazan: 14 Nisan 2000  
Kategori: Büyükada, Gençliğim

Sırası gelirse rolümüzü oynarız. Sufle gelmezse doğaçlarız.

Yaşadığınız yer Büyük Adaysa yorucudur Tepeköyde oturmak. Nevruz mevki sokağından yokuşu inmek, çıkmak her defasında, kaldırım taşı döşeli yolda koşmak. Bisikletin olsada pek fayda etmez, arnavut kaldırımlı yollarda. Olmazsa olmazıdır Büyükadanın ya araba ya eşşek.

Yazdıklarım, yaşadıklarımın yerini alıyor. İnsan yazarken, yazdıklarını yaşadıkları sanıyor, zihnimin derinliklerinde uyuyan gizli düşünceler uyanıyor. Solmuş yok olmaya yüz tutmuş duygularım canlanıyor. Uzakta kalmış çocukluğum, gençlik anılarım yorgun yüreğimi acısıyla, tatlısıyla okşuyor. Ruhumda zaman zaman oluşan karamsar duygular unutuluyor, her şey güzel ve sevgiyle hatırlanıyor,çirkinlikler örtülüyor. Öyleyse, burun kıvırmadan bu mutluluğun tadını çıkartmalıyım. İnsan bu kadar yaşadıktan sonra, gelecek günlerden çok az şey umuyor gönlü avuntuya, yeniliğe muhtaç.

Yazdıklarımı başkalarının gözüyle okumak, onların sesinden dinlemek şaşırtıcı ve güzel sanki bana ait değilmiş gibi geliyor. Bir resim beliriyor gözlerimin önünde kırık bir aynaya bakar gibi, parçalanmış aynalara benziyor gönlüm. Sanki bir balık ağına ağına yakalanmış yıllar, unutulmuş anılar dağarcığımda. Sonra esen bir lodos rüzgarı, silip süpürüyor ruhumda kalan tozları. Daha çok netleşiyor görüntüler. Onu hatırladığım zaman, asıl canımı yakan unutmuş gibi davranmam değil mi? Ne seni unutturacak kadar zaman geçecek bu aşkın üzerinden nede geçen zaman seni unuturmaya yetecek. Bırakıp gitmiş olsanda, sakın unuturum sanma, zaman sensizliğe aIışmayı öğretir Ama unutmayı asIa.

Hayatımdaki aşkları, sevileri, Dostlukları kalıcı olması gerekli anıları bile, hep geçici sanmıştım. Tekrar yaşamak için geriye dönmedi zamanım. Şimdi her şey için ne kadar da geç kaldım. O an, her zamankinden daha güzeldi. Açmış kollarını uçacak bir kuş kadar narin, Sedefe bakıyor, neyi bekliyorduk‘ki? Gökyüzü ile deniz arasına sıkışmış güneşin ışıkları, dalgalarla oyun oynuyor. Bizi anlatan şarkıları beraber dinlerdik, yolumuzu sonsuzluğa doğru çizecektik, söz vermiştik çocukça. Kumsala serilmiş ruhum, ayaklarıma çarpan dalgaları hissediyor. Nasıl bilebilirdim,buranın her şeyin başladığı ve bittiği yer olduğunu.

Kim beni onun elinden aldı, onu benim elimden, umurumda değil. Aşındırdığım kaldırımlarına bu Adanın ne söyleyebilirim? Ancak, huzursuz, neşesiz oturup bekleyebilirim. Tutkuyla kanatlanmış, kalbimi çarptıran, sonra bir kayaya çarpmış gibi bu sevgi değil mi beni yaşamaktan alıkoyan? Artık gözlerimin önünde beliren resimlerde bulanık, beni yalnız bırakmalarını söylüyorum dinlemiyorlar. Belki de bir hayal, herkesin gördüğü ve acı çektiği. Her şey biz insanlar için değil mi? Ben kendimle konuşuyorum, bendeki seni anlatıyorum. Sen başın bana dönük, elimde ellerin, yüzünde mutlu bir ifade bakıyorsun. İnanırım içinden şarkı söylüyorsun sessizce arada bir gözlerini açıp dışarıdaki gecenin koyu maviliğinde. Sanki içimden geçenleri duyuyorsun. Belki‘de öyle olmasını diliyorum kendimce. Elinden tutup, çayırlarda koşmak istiyorum seninle. Kelebekler gibi dansetmek yemyeşil çimlere karışmış papatya, gelincik çiçeklerinin üzerinde. Sonra Hiristosta bir ağaç gölgesine sığınıp, günah işlemek gözlerinin içinde.

Cessur mert çok da zeki. İyi biri ama ayak uyduramıyorum ona.

Şartlandırıyor, kasıyor, yontuyor bazen kısıtlıyor, değiştirmeye çalışıyor beni. Anlayacağın, gençliğim aşıyor beni. Büyük adadaki gençlik yıllarım Türkiyenin diğer şehirlerini gördükten ve yaşadıktan sonra kıymete bindi. Her ne kadar kış aylarını maduriyet ayları olarak tanımlasamda Bu gün orada yaşadığım her güne şükrediyorum. Arkadaşlarımın bir çoğunu bu gün görsem tanıyamam herhalde, onlar içinde aynı şeyler geçerlidir.

Fikrimin her şeyime karışması, her şeyde bir karara varması korkutuyor beni. Oysa kararsız kalmak lazım bazen, yaşayıp görmek için musibetleri. Bazen bir kahin gibi, seninle yaşadıklarımızdan da geleceğimden de iyi tahminli. Acaba sallıyor mudur? Sallıyor da tutturuyor mudur? Bunun cevabınını alamıyorum. Üzmüyorum, değil mi seni? Umuyorum ki sıkmıyorum canını. Gayem bu değildir zaten, dile getirmek istedim sadece özlemimi. Seni çok özlüyorum. Babaannemim anlattığı masalları düşler gibi. Hastalandığımız gecenin sabahına kadar ateşler içinde sayıklar gibi. Seni çok özlüyorum çocukluğum.

Eski resimlere baktığımda hatırımda kalan sadece hitab ettiğim gibi bazı arkadaşlarımın soy isimlerini ne yazıkki hatırlayamıyorum Ümit, Fikret, Özkan. İrfan, Ömer, Haçik. Yamyam Hasan , Nesrin, Çiğdem Düz, Hacer, Erkan, Engin Gürpınar, (Kızkardeşleri)Esin, Bumin, İstemi han Ulusoy, Joachim Saligmann, Karlludwig, Uzun Gönül, Ali, Kemal (Derviş) Havadis,gibi arkadaşlarımı bu gün bile hayal mayal’de olsa hatırlayabiliyorum.

Sen keyfine bak, beni merak etme, emi! Hem yalnız değilim artık, gençliğim var yanımda. Anlaşamazsak da yüce bir dağ gibidir arkamda. En azından koruyabiliyor, kollayabiliyor, bu şimdilik yeter bana. Çok uzun yıllar ayrı kaldım sadece Adadan değil Türkiyeden´de İstanbula bile geliş gidişlerim iş icabı en fazla iki günlük oluyordu. Bir şekilde bu sayfayı görürseniz ve Beni veyahut arkadaşlarımdan tanıdığınız varsa kendilerine bir şekilde ulaşmak isterim.bu yardımınızı esirgemeyiniz Lütfen.

Biliyor musun? İlerde yanşlılıkla tanışacağımı anlattı bir gün bana. Dedim ya, sanki kahin. Gözlerim fal taşı gibi açılmasına rağmen, nedense inanmadım ona.

Güya yaşlılık, her şeyden koruyacakmış beni. Bilginmiş, aydınmış, sevecenmiş. Pamuk gibi sakalları varmış bir de. Bir de sonu olmayan uzun bir yolculuk için hazırlık planları… Arkadaşlarımı göremedenmi?

Kendileriyle bir türlü irtibata geçememenin sebeplerinide araştırıyorum… Bir Ömür dört farklı yaşam, ortam herhalde ne demek istediğimi anlatıyordur. Büyükada’da başlayan yaşamım belkide orada huzur bulacak, hep öyle olmazmı…Dikilen tohum nekadar dallanıp budaklansada kökü neredeyse orada kurur yok olur  nedense. Sahi bu konuda sen ne düşünüyorsun? Tanıyayım mı kendisini? Yoksa tanımaya kalmadan keseyim mi nefesimi? Benimki de saçmalık işte. Sana yazdığım bu mektubu hangi adrese postalayacağımı bilmememe rağmen, bir de cevap beklemek saçmalık değil de nedir sanki. Herhangi birilerine mi okusam acaba? Belki kulaktan kulağa yayılarak varır sana. Ne malum, bir bakmışsın aynı yolla senden cevaplar gelmiş bana. Bunu umut ederek, sabırsızca bekleyeceğim.

Hissettin galiba, küçüğüm bana arkanı dönüyorsun. Biliyorum senin gözlerinin önünde beliren resimlerde bulanık, belkide sararmış sandıktaki yerini almış. Sardıkça bantı geriye, resimler daha da bulanık. Sahne hep aynı sahne. Suflede gelmiyor artık oyuncular yorgun kaybolmuş, tükenmiş ezberlerde.

Ben kendi geçmişimi ararken kendimde seni buldum.  Tekrarı oynanmayacak oyunun tozlu sahnesinde.

Seni çok sevdim çocukluğum, Gençliğim. Hoşça değil  mümkünse hep çocukça kal. 

MehmetTevfik Özkartal

   Memoş

10.Haziran 2000

 

Google AdSense kodunuzu buraya girin.

Yorumlar

"YAŞAM BİR TİYATRO SAHNESİ" için 2 yorum

  1. Erkan Gürpınar tarafından 10 Ağustos 2010 21:09 tarihinde 

    Memoşcum ( kusura bakma o yıllarda sana derdik) nihayet seni buldum… uzun zamandır facebook da seni aradım..kısmetini bu gün google da ismini yazıp bir arayayım dedim ve sayfan ile karşılaştım sevincimi bilemezsin…beni unutmayıp saydıklarının içinde hatırlaman benim için daha da gurur verici…Tepeköyden Erkan Gürpınar …cevabını bekliyorum…

  2. admin tarafından 07 Kasım 2010 22:38 tarihinde 

    Erkancım selam uzun zamandır Türkiyede tatildeydim geçen hafta döndüm pardon tabi nereden bileceksin!
    Canım kardeşim ben 1972 yılında Almanyaya geldim ve Daha hala burada Yaşıyorum.
    Hoş yazları uzun bir süre Türkiyedeyim.
    fecebook kaydım mahitap@hotmail.de
    Bana ulaşabileceğin e’mail adreslerim. info.hinreise.de info@medyaone.com info@ichbuche.de
    muhakkak görüşeceğiz umarım annen sağdır Engin ve Esin iyidirler
    görüşmek umuduyla


Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!