Düşlerimde kayboldum
Yazan: Özkartal Mehmet Tevfik 14 Nisan 2006
Kategori: Yayınlanmış yazilarım
1993 yılı Turizim yaşamımda zirve yaptığım yıl olarak kalmış aklımda. Kıbrıs Türk hava yolları Türk hava yolları gibi iki devlet hava yolundan uçak kiralayarak Almanya Türkiye’ye 600 bin ve Kıbrısa Üçyüz bin yolcu taşımıştım. Her yıl olduğu gibi sözleşmelerin imzalanmasının ardından Kumkapıda ve yahut yeşilyurt da toplanılır ve bir kutlama yapılırdı. Masaların şenlenmesi adına, Oya ablanın tüm tanıdıkları eşlik ederlerdi bu müstesna geceye ve müstesna guruba. Hoş, Türkiyede’ki bu alışkanlık benim tanıdığım öğrendiğim yaşamın, çok dışında kalıyordu. Çılgınca, abartılı eğlenen bu yönetici guruba, ayak uydurmak zorunda olduğumu hissediyor, mecburen katılıyordum.
Böyle çılgınca bir eğlencenin sonunda ne yapılması gerektiğini bilmeyen ben ve ne yapacağını bilmeyen ne yapacağını bilmeyen başka biri ile bir araya gelmiş, güzel bir ikili olmuştuk. İşte ne olduysa her şey o akşam ve devamı gecede başladı. Kanepede sızmıştım, uyanıp kendime geldiğimde yatağın kenarında oturmuş Sabaha kadar ağlayan birini, teselli etmenin ne kadar zor bir şey olduğunu da anlamıştım. Tüm anlattıkları’nı dinledikten sonra dinledikten sona nasıl yardımcı olabileceğimin imkanlarını sunduğumu hatırlıyorum. Karşılıklı olarak bir birimize, bir çok sözler vermiştik. Zaman içerisinde verdiğim sözleri de tuttuğumu hatırlıyorum. Belki bir insanın hayatında, yeni bir yol açmasına vesile olmuştum. Bir hayat seçseydim kendime mesela, güneşi hiç batmayacak, bir ömürü yaşasaydım… KokIayınca soImayacak bir çiçek ve kaIbi sadece bana bağIı kaIacak. Ne tuhaf bir istek, sanki isteyince oluyormuş gibi. Ben; uzaktan sevmeyi, bakmadan görmeyi, duymadan dinIemeyi, ne zaman öğrendimki? Ah bir bilebilsem neler neler vermezdim.
Yıllar içinde önce düştüğümde kaIkmayı öğrendim. Daha sonraları aIeve dokunduğumda acıyı. Sevmeyi ögrendim mesela, seviImeyi sonra terkediIip bekIemeyi’de. Aslında terkedilip edilmediğimin bile farkına varamadan. Kendimce öyle hissettim. Belki’de en çok güvendiğim insanların dolduruluşuna geldim. Sayesin’de unutuImayıda öğrendim. Her şeyi öğrendim‘de bir tek unutmayı öğrenemedim. Aklıma geldikçe onunla yaşadığım, güzel ve huzur dolu günleri hayal ettim. Tekrar, tekrar bir saniyesini kaçırmadan. Sana sormadan, dinlemeden yargıladım seni. Bir şekilde ihanetin ile bana hissettirdiklerini, hisetmeni istedim belkide. Her seferinde kırılacağını bildiğimden senaryolar ürettim kendimce. Jasmin Court’da, Sulu Kule’de, Lapta garden’de. Sen, seni bana farklı anlatan, benim en yakınlarım sandığın Güner’in üçüncü eşi olarak masaların’da otururken! nedenini hiç sorgulamadın. A… Ş…… ile ayrılırken salondan ne kadar arzu ettim peşimden gelmeni. Tüm söylenenleri yalanlarcasına. Cayprus Garden’de kendimi unutana dek içtim, içtim. Şöförü A… Ş…… ie geri gönderdim. Gözüm kapıda belki bu sefer yalandır tüm söylenenler. Demet geldimi Hüseyin? geldi di de ne olur diyecek kadar kendimi kaptırdığım saflığımdın. Şimdi gelse, ben seni hiç unutmadım, aldatmadım götür dese çırpan kanadıma alacağımdın. Ve her defasında tekrar, tekrar kendime kırk kez söyleyip kırk kez yanıldığımdın. Kıbrıstan bir hiç uğruna, Amanya’ya dönerken aklıma takılan, saflığım, bir türlü unutamadığımdın. Belki bir gün ben bu yaşamdan ayrıldıktan sonra bu satıları okuyacaksın. Dert etme sakın sadece tüm çektirdiğim acılar için hakkını helal et en azından bir fatiha oku arkamdan. Benimkiler, ben çoktan helal ettim. Eğer bir gün bu sayfayı okuman kısmet olursa neler hissetiğimi satırlara dökmek istedim. Şimdi biliyorum; nasıl bir komploya kurban edilip, başka yollara itildiğimi. Senin‘de aynı komploya kurban edildiğinden eminim artık. Tüm bu yaşananlar Güneri Şirkketten kovduğum’da 400 bin Markı zimmetine geçirdiğini Bir çok Otele’de Borç bıraktığını öğrenmiş oldum. Daha kötüsü ise iki teyze kızının birini eş diğerini kendisine dost edindiğini ilk kızının Özcandan Diğer ikisininde Öznurdan olduğunu öğrendim. Kıbrıs da yaşarken seni’de dost edindiğii hiç mi duymadın. Senide üçüncü dostu olarak evine aldığı dedikodusu hiç mi kulağına gelmedi. İş ilişkisinin dışında A… Ş…… ile hiç bir ilgim yokken onun dostu olduğum yalanını yayarak şirketi içten çökerttiğini göremedin mi? Satılan bilet paralarını birlikte paylaştıklarını duymadın mı? İşte ben o zamandan beri, kimselere inanmadım. En yakınımdakilere döndüm sırtımı, kimse yaslanmıyor artık bana, yaslanmalarına‘da izin vermiyorum.
Evet Demetim, sen benim hüzün yanımdın; Gecenin bir vaktinde bulup, Başıma tac ettiğim, tez zamandaki kaybımdın. Ne olur bu gece benimle kalma, diyecek kadar yalvardığımdın. Sensiz hayatı istemiyorum diyecek kadar, uçurumdan kendimi attığımdın. Geceyle, gündüzümü, yanlışla, doğrumu karıştıran tarafımdın. Sahi sen bana ne taraftan geleceğini bilmediğim, vuran yanımdın. En çok kanayan yaranı, sarmaya çalıştığımdın. Sardıkça kanayan kanadıkça sardığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımdın. Sen işte böyle bir hastalıktın.
En yakınlarımın yüzüne gülerken, arkandan her söylediklerine inanıp, tamam bitti diyipte, söküp atamadığım kıskançlığımdın. Demet’den, umut çiçeklerini gömdüğüm toprağımdın. Bahar gelir yeşerir diye; yağmur, çamur, kar kış demeden, Olur da bir gün açar diye beklediğim çiçektin. Sevda çiçekleri açınca Demet olurmu bilinmez ama, umuduna umudumu bağladığımdın.
Sen benim hüzün yanımdın; Sen olmadığında anlamını yitiren yaşamım, bütün kelimelerime yüklediğim anlam ve sen diye başlayıp da bitiremediğim üç noktamdın. Sen siyah saçların, beyaz tenin ve kara gözlerindeki tutkum, her ‘‘iki nisanda‘‘ iki ayrı doğum günü kutlama sebebimdin. Bir çok şeyi unutabilirdim ancak doğum günlerini asla! Zihnimin meşgul olduğu böyle bir günde, hata yaptıysam ve kendimi affettirmek için güzel bir doğum günü sürprizi arıyorsam.
Daha fazla aramamalıydım. Daha fazla çaba harcamalıydım. Ben kendimi affedemezken, affedeceğini nasıl düşünebilirdim. Hele elimde doğum günlerinden kalmış, bir kaç resme bakabilme şansım‘da yokken.
Zaman ne kadar geçmiş olursa olsun anıları tazelediği için, resim makbule geçerdi. Bundan sonra gelişen olaylar, bazen acı, bazen tatlı tesadüflerle süslenecekti. Doğum gününün gecesi şıklığıyla göz kamaştırıp, herkesten iltifat almayı kim istemez? Yine de, o gün ne giymeliyim, kaygısının seni endişelendirmesine izin verme. Evet, gündüzden kaçanların, gece yaşayanların filmi gibi izle. Ve ömrünün gecesine yürüyen, bir yalnız adam ve ona eşlik eden, baştan çıkarıcı bir görsellik. Mekan ve manzara birleşirse, bir öykü yerine, bir durum, bir hal resmedilirse, böylesi bir görsellik, böylesi bir seyirlik çıkar ortaya. Hani ölümsüzleştirmek gibi. Daha nasıl anlatabilirimki ben‘deki seni?
İnsanın hayattaki yolculuğu, tıpkı bir rüya gibi, tatlı bir yorgunluk, hep güzelliği arayıp, hiç bulamamak gibi. O akşam sadece, ikinci doğum günü kutlamasının hayali gözümün önünde rakımı yudumladım. Dans etmek, oynamak gibi bir düşünceye kapılmadım. Gece insanları farklı farklıdır, kimi soluğu çılgın gecelerde alır, kimi de kendiyle baş başa kalır. Seçenekler arasında vampir olmak da yoktur, çok şükür. Belki upuzun gündüzlerden ziyade, ‘‘şeb-i yelda’yı‘‘ sevmektedirler, o kadar. Bu hikâyemi anlatmadan da, pek çok konuya değinilebileceğini gördüm. Bu gecede, delilikten, sarhoşluğa, uyuşukluktan coşmaya, Dost gibi görünen dostlara, bilişimden doğrudan etkileşime, artık aklınıza ne gelirse vardı. Gecenin sonu yolculuk ile başlar. Ben yazımın, muhteşem güzelleri anlatan başka bir bölümünü aktarayım bu sefer; Bana yetişemezdi bunun için yeterli tecrübeye ve güce sahip değildi. İnsan yaşamda her zaman yükselmez, bazen’de alçalır. O artık daha fazlasını yapamayacaktı. Benim bulunduğum seviyeye kadar inemeyecekti. Benim gitmem gereken ve onun dayanamayacağı kadar yoğun bir gece vardı.
Dostluklarına büyük önem veren, ancak dost bildiğini de sarsmaktan çekinmeyen, mutlu olabilmek için sabahı bekleyen ben, hemen her konuda ustalaşmış sayılırdım. Ancak geçmişimde sakladığım, asla unutamadığım, yarım kalan bir sevda öyküsü hep vardı. Onun doğum günü ile başladık onunla bitirmeliyim. Artık sevmiyorum, ya nasıl, nasıl sevmiştim, sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona, o ellere yar olur. Öpmemden önceki gibi, o ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla, artık sevmiyorum. ”Ya seversem yine!” Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda, böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü, yüreğim, dayanmıyor yitmesine kolayca. Ve sen tüm yaşanmışlıkların içinde yaratana iyi olman için yalvardığımdın. Aklımda, yüreğimde ve duamda olandın. Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığım olsanda inadına en çok aldattığımdın. Olmazsa olmazımken nefretim, öfkem, kinim, sevincim, umudum, düşüm, rüyam, hayalim ama ‘‘kıskançlıktan‘‘ en çok ağlattığımdın. Sen tarifi imkansız aşkım, sen her zamanki gibi geç kalanımdın. Ve sen firara gönderdiğim hüzün yanımdın. Çok uzun zaman oldu; hüznüm firarda ve ben tek kişilik yolda, yine her zamanki gibi yanlızım.
Bizim öykümüz‘de hasretin izini sürüyorum bitkin. Arkamda bıraktığım yollarda, o hikayeden çıkıp çıkamıyacağını bilemiyorum. Bu gün, o hikayemiz hangi manayı kazanır kestiremiyorum. Bizim hikayemizi, özlemle, özenle hazırlıyorum yılmadan. Oysa o çok sevdiğin Şarkıların, ardındaki gizli, saklı utangaç bakışların. Unutmaktan korkar gibi usanmadan başıma vurduğun geçmiş bir hikayeyi tekrarlamakta ne buluyordun? Hep dokunaklı anılar oluyordu, kendine bağlayan; neyin nesiydi, nasıl bir şeydi bu bağ. Bir gün geldi o sözlerin hikayesi benim de kalbime hünkar oldu. Hala ben de kalan öykümüz, kalbimi tahtının dibine taşıdı ve ben o hikayenin tahtı önünde, kalakaldım öylece hareketsiz. Kaldıramadan bir daha başımı. Sen ve ben savrulduk işte, bir şekilde polenler gibi esen rüzgarda. Lapta Garden benim için güllerin, akşam üzeri güllere nazır bir bahçede anılan, gizlice beliren sızıların, kanı hala akan yaraların, tamamından kurulan bir öykü oldu. Kim demişti? “Öykü dediğin uzun yol üzerinde dolaştırılan bir aynadır” diye. Geçtiğim yollarda benim aynamda hiç silinmeyen hasretlik vardı. Yolculuk boyunca suskun, nasıl da beliriyor, belirecek olan ve nasıl da olgunlaşıyor. Kendinden başka hiçbir şeyi umursamadan, diye düşünüyordum. Böylesine bir sevda, hasret, kim bilir, daha ne serüvenlerden geçecek. Biz daha ne kadar, ayrı, ayrı nefes alıp vereceğiz. Güneş ufkun eteklerinde; hüzünlerden bir akşam bahçesi kurmayı sürüdüyor. Bu bahçede daha kaç akşam dayanır, benim bu yaralı gönlüm bilemiyorum. Ve bu karenin sonunda, olgunlaşmanın durduğu nokta ölüm olmalı. Demek ki beliren, içine aldığı varlık, yaşadıkça kendi yolunda ilerleyecek gizlice. Ve demek ki diyordum, benim ömrümü içine alan sır hasretim olacak. Hasretin, hüznün sancılarıyla beliren düşünceler, kalbimi öyle yordu ki; gözlerimi yumup bir rehavet düşünde kaybolmak istiyorum, Demet, demet.
Mehmet Tevfik Özkartal
Yayın Gazete Bayern 14 Nisan 2006
Bu yazımı henüz okumadın Demetim bana bir şey olurda okuyamazsın diyerek son görüşmemizde aldım bu kararı. Bazı gerçekleri bilmen gerektiğine inandım. En azından Hüseyin yaşıyorsa ve sorarsan sana gerçeği söyleyecektir sanırım. O gece gelmeni bağırıp çağırmanı istedim. Gelseydin Kurulan tuzaktan daha erken uyanmış olacaktım. Sadece maddi kayıplarım olacaktı Manen yıkılmamış ve herşeyden vazzgeçmemiş olacak Otelimi Sidede değil Kıbrısta açacaktım. See Wiw ile sözleşme safhasındaydım. Yani senin ihanetin di tüm her şeyi tersyüz eden. Şimdi eminim artık aslında senide kurban etmişler.
Tekkrar tekrar özür dilerim.
15.11.2023 Nürnberg
Yorumlar
Yorumunuzun yanında istediğiniz resmin görünmesini istiyorsanız gravatar edinin!